26 Temmuz 2023 Çarşamba 0 fikri olan

9876543210

Dokuzu on geçiyor, raks ederken kalemin,
Sekizerli gruplar halinde, uygun adım düşüncelerin.
Yediğin önünde, ardında muhabbet beslediğin,
Altından mı sandın göğüs kafesin.
Beş yirmide yazdın, nasıl hatırladın,
Dört duvar oldu da yatak hani çıkamadın.
Üç dileğin vardı, hangisini yardan sakladın,
İki geceden hangisiydi, Allah'a duaların. 
Birlikten doğardı güç, ya sen ne sandın,
Sıfırı tüketmedin, yeniden sulandın.
0 fikri olan

0123456789

Sıfırı tüketir gibiyim,
Bir şey var bu aralar.
İki gündür uykusuzum,
Üç gündür içimde bir his var.
Dört haziranda yaşar gibiyim,
Beş kardeş suratımda; hala izi var.
Altımda tabure, boynumda bir düğüm,
Yedim bitiremedim kendimi; ipe gidesim var.
Sekiz çizer ayağım, n'oluyor Allah'ım?
Dokuz canımı da yitirip göçesim var.
25 Temmuz 2023 Salı 0 fikri olan

Eriyorum

Eriyorum
Odun topluyorum narıma
Ne su oluyor alevler
Ne de balık var ortada

Üşüyorum
“Lambada titreyen alev” değilim
Geçmeyen bir ürperme
Donuyorum her gün dönümünde

Eziliyorum
Su taşıyorum değirmene
Un oluyor buğday
Ufalıyorum üzerimden geçtikçe

Susuyorum
Bir damlaya muhtaç gibi çöllerde 
Bıçak açmayan ağzım
Boğazımda düğümlenen kelimelerle

Biliyorum
Geçip gidecek bir serap bu
Nasıl yol alınırsa çöllerde
“Gidiyorum, gündüz gece”

Düşüyorum
Bir göz değil bu içinde olduğum
Gönül dağım
ın yamacındayım
Hakikate eriyorum
18 Temmuz 2023 Salı 0 fikri olan

Duvar

Rhodiapolis Antik Kenti - Antalya, Türkiye

Bıkkın. Yorgun. Ve durgun...

Çevrili her yanın, soğuk taş duvarlar... Ne kadar da güzel örülmüştü oysa. Yüzlerce yıla rağmen duruyor ayakta. Bir duvar kadar da mı olunmaz şu genç yaşta. Terler boşalıyor frizlerinden, kompozit başlığın kırık ve kaideler zor taşıyor bedenini. Asbest kaplısın, restorasyonuna çimento bulaşmış, kimyasal yüklü duyguların. Bütünlemen yarım kalmış, eksik parçan kayıp. Hiçbir yapay malzeme seni sen yapamamış. 

Sümerlerden beri çok şey değişmiş. Her şey tek heceyken ne gerek vardı ağdalı bir dile. Anlaşılıyor işte bir şekilde. Vakit geçtikçe kapanmış insanlar içine. Konuşmaz olunmuş, yazılanları okumak değil asıl mesele. Tüy bitmiş diller ağdalanmış, daha da geri çekilmişler vakit geçtikçe. Bıkkınlık insanlığın mazereti olmuş. Vakti zamanında ne kadar çok isterken istemez duruma gelmiş. İnsan bulunduğu noktaya kendi kendini getirmiş de kendi kendine geldiği yerden kendi başına çıkıp gidememiş. Kapalı kalmış sanki ardında kapıların. Kilitli diyerek açmaya da çalışmamış. Hep sanmış insan, oysa suizanmış onu boğan. Önyargılarmış ileri taşımayan. Ve kalıplarda tıkılı bırakan.

Miletoslu başlamış sorgulamaya, su ile başlamış varlığa mana katmaya. Sudan sebepler bulmuş insanlar daha sonra ayrılıklara, dargınlığa ve yorgunluğa. Oysa dönüyor kaç milyon yıldır dünya. Alışkanlığı mıdır onu yormayan; cayar mı yoksa ne diye döndüğünü anlasa insan. Septikler gibi şüphe mi duyar yoksa her şeyin varlığından. Mutlak'ı bulmak yoksa akılda, ne arar insan hatıralarda. Sırf düşünen bir canlı diye takılmış aklına esasen ne varsa. Kimi egosantrik olmuş kimisi de altruist daha sonra. Toplumsal oluşu boşuna, insan her şeye alışan mıdır sonuçta. Gazâlî, tutarsız demiş de koymuş nokta. 

Ertelemek başlangıçları ne kadar uzaklaştırır hayattan. Her bir adım atışın kaçışın mıdır aslından. Ve durgunluğa alışmışlığın, uzak kalmaya çalışışın çalkantılardan. Bir anda çakılı kalışın, hızla geçip gitmeye çalışırken kaosun ortasından. Ne fırtınalar kopar, dayanır mı buna hafızan. Bu dinginlik zor değil midir, ırak yaşamak kımıldamaktan. 

Ancak izin verince yıkılır duvarlar, bıktığın, tutmaktan. Yıkılmayasın.
Artmasın yükler, yorgunluğun, omzunda taşımaktan. Yıpranmayasın.
Geçsin bu keyifsizlik ve durgunluğun, bir taşla dağılacak olan. Kaçmayasın.