24 Ocak 2023 Salı 0 fikri olan

Korkarım 2

Tepki verilmeden kabul edilen cümlenin
Kimi sukutlar değildir ikrar sebebin. 
Gayret ederken uçmasına ürkek güvercinlerin
Tutsak olduğunu söylemesidir.
Duymak istemediklerin. 

Her şeyi yaşayarak öğrenirsin de neden kimse sobada elini yaksın istemezsin. 
Hiç mi ağrına gitmez sözleri, betonda yatan, uğruna gayret ettiklerinin. 
Nasır tutmasından mı korkarsın, sürekli aynı duvara çarpmakta ısrar edenlerin. 
Mükerrer hatanın tercih olduğunu da mı bilmez, kuyudan çıkarmak istersin. 

İlk bölüme nasıl geçtiğini çok iyi hatırlıyordu. "Change the world" değil kendisinden başlamalıydı harekete. Sokrat'a kulak vermeliydi bir kere. Oysa en zorunu atlamıştı; derdi, kendini bilmekten öte. Bu öğüdün tarihi eylül iki bin on üçtü. Demek on yılda bir güncelleniyordu. Umudun kırıldığı bir günün akşamüstüydü. Oysa ne doğruymuş kendini değiştirmeden herhangi bir şeyi değiştirmenin namümkünlüğü. 

Neden çevrendekiler hataya düşsün istemezsin. 
Kimsenin hatasını kabul etmeyişine mi bu sitemin.
Hata olarak algılanan davranışa mı yükselir yalnızca sesin. 

Hiç istemezdi son bölümü. Öyle olduğunu bilse de böyle olmayacağına olan inancını beslemek isterdi içinde. Suladığı kuru daldan filiz beklemek gibi de olsa gayret-i güzaftan öte bir talepti içindeki. Dünyaya yenilen bir kimse olmaktan ve bu sebeple ona kafa tutmaktan öte değişmek, içini değiştirmek istemezdi. Özenle sarıp sarmaladığı saflığını açığa çıkarıp da sıradanlaştırmak istemezdi. 

Endişeleridir harekete geçiren insanı,
Temeli duyarlı davranışların.
Vicdanıdır sebebi,
Serzenişlerin.
Kendinedir hakim olamayışları insanın,
Gayret-i merdane düşüncelerin.
Ne yapsa sonu,
Hüsran.
0 fikri olan

Korkarım

“Hayat üç bölümdür: Dünyayı değiştireceğini sandığın, dünyanın değişmeyeceğine inandığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun...”
J.P.Sartre
Korkarım, korkaklığın beni hayattan uzaklaştırmasından. 
Bir çocuk ağlar her gece yatağında. 
Ne zaman gözünü kapasa sesi çınlar kulağında. 

Yirmi beş otuzundan sonra gelen sana gerçekten içten mi gelir? 
Yoksa çıkarı mı içindir?
Gelen peki ne zaman gidecektir?

İkinci bölüme başladığının günü bugün: Yirmi dört ocak iki bin yirmi üç. Hüzünle karışık bir duygu durumu aslında bu. Bir benzerini on bir yaşında yaşayan rehber öğretmene şikayet edilmiş bir çocuk vardı. Kesin vakti bilinmez, eskidendi günü gününe yazdığı. Çok da iyi hatırlıyor, olmadığı bir gündü annesi. O gündü, bir milyon lira harçlıkla okula gittiği. Dörtte birini harcamış, beş yüz bin lirası kağıt para gözünde ve bozukluk cebindeydi kalan diğerleri. Müdür ve avenesiyle sınıfa girilmiş arama bahane, eliyle koyulmuş gibi kayıp bir milyon liranın harcanmayan dörtte üçü bulunmuştu. Sonrasında ders arası, anlık gafletle yapıldığının itirafa zorlanması vaktiydi. Büyüdükçe vakitler de çabuk geçerdi. Yedi sene sonrasıydı asıl gerçeği öğrendiği. O da basit bir sohbet sırasında çaya katık edilmekle belki de vicdan rahatsızlanmasıyla itiraf edilmişti. Yine basit bir günün basit bir zaman diliminde olmuştu, şikâyet eden kızın aslında onu sevmemesi sebebiyle böyle yaptığını işitişi. Bu akran zorbalığından öte bir şeydi. Deliye dönse de geçip gitmişti, sonrasında sessizlik seç[tiril]mişti. 

Yaşı on sekizdi. 
Asiydi. 
Sessiz kalamazdı. 
Zorlandı. 
Ses çıkarmadı. 
Bastırdı
Güzelim duyguları. 

Böyle böyle sessizlikte aramaya başladı sekîneti; susmaya daha sonra ahdetti. 

Ne kadar sızlar vicdanın? 
Oysa hepsi aynı bestelerin.
Ne önemi var güftenin?
Neyse hepsi aynı çaldıkların.