30 Kasım 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (30.11.2013)


Çok yalanlar söyledim, insanları kandırdığımı onların bana inandığını zannettim. Fakat yanılan her zaman kendim oldum. Ne zaman fark ettim? 
-Aslında hiç umurumda değildi, hiçbir şey hiç kimse... Kendime baktım, yaptıklarım, yaşadıklarıma... memnun muydum, tabii ki o zaman bir şey olmuyordu, insanları kaybetmiyor neşemi de hiç mi hiç azaltmıyordum. Ufacık görülen yalanlarla herkesi etkiliyor sonrasında ardıma bakmadan gidebiliyordum. Umurumda mıydı?
-Tabii ki hayır, aklıma takılan kimse yoktu. Ne 'ne olduğumu' düşündüm ne de 'ne olacağımı' merak ettim. Kimseyi koyamadım ismimin yanına, bencil bir hayat sürmeyi istedim, ve o hayatı sahte gülüşlerle süsledim. Doğruluktan eser yoktu yaptıklarımda, hayat ve yaşadıklarımda. Ne oldu sonunda?
-Tıpkı konuşmalarım, gülüşlerim gibi sahte olan 'arkadaş'larımdan hiç kimse yoktu yanımda, yakınımda. Ne arayanım ne soranım ne de merak edenim vardı. Ne oldu?
-Bilmiyorum. Bir daha olur mu?
-Bilmiyorum. Pişman mıyım?
-İşte bunu da bilmiyorum... Bakmayın bana, salağa yatıyorum.
27 Kasım 2013 Çarşamba 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (27.11.2013)


Özgürlüklerin kısıtlandığı, kısmen yok edildiği yerlerde insana kalan tek şey umut-ümitlerdir. İlk önceleri kafasına takmasa da zamanla umudu olması için gayret gösterir. Bu belki eski bir sevgilidir belki bir tanıdık, çok yakın bir zamanlar yakın arkadaştır. Ahbaptır... 
Onların kendisine ulaşabilmesi uğruna yapamayacağı yoktur; mesela açık tutar telefonunu hem de 24 saat; her ne kadar çalmasa da. Boşluğunu bulduğunda onlara internet üzerinden ulaşmaya çalışır ama bir selam ama bir özlem...
Bir sebebini bulunur elbet insan, tıpkı sevdiğiyle konuşmaya bahanesi olan bir aşık gibi... Çok enteresan karşılanmaması onun umut filizlerini yeşertir, gönderilen bir teşekkür, memnuniyetini katlarken kederi, sıkıntısını azaltıcı oranda etkiler.
Umudu olmalı insanın, zaten hayatta hepimizin ayakta kalma sebebidir... 
Bu yüzdendir belki ayakta kalamayanların, yıkılanların sebebi; umutsuzluk..
26 Kasım 2013 Salı 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (26.11.2013)


İnsan gittiği her yere duygularını da götürdü, bunlardan en yoğunu da sevgisiydi. Ve onu ayakta tutan nefreti...
Bu yüzden insanoğlunun olduğu her yerde çatışmalar, ihtiraslar, şehvet ve savaşlar oldu. Ve bitmek bilmez gördüğü yeri parselleme-evirip çevirme arzusu, tıpkı bir kadının erkeği düzene sokma gayreti gibi... 
Savaşlar, kayıpları getirdi, olmasın, daha fazla artmasın diye de silahlanma, ordu, savaş makinaları gerekti. Bunları, önce tasarlamak sonra hayata geçirmek için yüksek teknoloji, beyin göçleri, ardından da çalışmak için beden göçleri; insan ticareti... 
Hırsın bitmediği, arzuların doyuma ulaşamadığı ve kanaatkarlığın yerini tamahkarlığın almasıyla daha çok insan, daha çok öldüren oldu. Daha çok kayıplar oldu ve bir şarkıda da dediği gibi '...Ahmak olmasaydı insan tüm zaferler dostça kazanılırdı...' 
Son olarak da olmasaydı insan, her yer/şey çok farklıydı..



25 Kasım 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (25.11.2013)


Dönüp de ardıma baktığımda, hani çok şey olmasa da hafızamda, insanlara yardımı özledim.. Anladığım kadarıyla. 
Kiminin derdine ortak olabilmeyi, kiminin aklına girmeyi... gece başlayıp sabahlara kadar sohbet etmeyi, kadim dostlarla hasbihâli, onları gülerken görebilmeyi... sırtını yaslamış uyurken o nefesini dinlemeyi varsa derdini çözebilmeyi... ağlarken (dayanamam ya) gözyaşlarını silebilmeyi, en ufak bir değişikliği, saçı, kokusu, ojesi.. fark edebilmeyi dışarı çıkarken kız-erkek sayısına riayeti, pikniklere geç gitmeyi, gitarla serenat etmeyi, şiir yazıp bestelemeyi, akrostişleri, sıcak tebessümleri, haklı kinleri, haksız sevgileri, çok sevgilileri, değer alıp vermeyi ve hatta canı vermeye yeltenmeyi, 'Acaba nerede şimdi?' diye merak etmeyi, akşam istasyonda beklemeyi, 'Ada Ekspresi'ni 'Maltepe'ye göndermeyi ve gelecek en yakın zamanı beklemeyi, içinde de sürekli 'Ya gelmezse' endişelerini özledim.. 
En çok da tırnakları frençli beyaz tenli bilekleri..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (25.11.2013)


Zaman zaman oturup dinlenmek istiyorum, dinlenirken de dillenmek.. Biraz olsun dizginlerden kurtulup dingin olabilmek.. 
Düşüncelerime kâfi gelmese de, kendimi anlatmama kifayet etmese de kâfiyesiz yazılar yazmak istiyorum; yazı çok özlüyorum.. 
Oturup bir masa etrafına boyu boyuma, huyu huyuma olmasa da kafa dengi birileriyle konuşmak istiyorum, dengesiz tavırlardansa hiç hoşlanmıyorum.. 
Aslında çok seviyorum sessizliği fakat kimsenin sedası olmayınca her şey hiç gibi, kalabalıkta da yapamıyorum gerçi; oysa alabalık yemek vardı şimdi.. 
Çok insan olmasın öyle; yeterli hala, dayı, teyze çocukları.. hani amca? O da 'baba' yarısı; yani çok gerek yok fazlalığa; geneli baş-ağrısı.. 
Ağrısıyla doğrusuyla sükunet istiyorum oysa hep sakatat bana hatırlattıkları, bir de sakıt biraz hepsinin akılları..
18 Kasım 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (18.11.2013)


On sekizinde sevdim seni; sıcak ve güneşli bir günde..
Bilerek belki de yanlışlıkla dokunduğunda ellerime,
Bir farklı hissettim 'pamuk' tenini..
Bir meltemdi konuşmaların,
Yakamozdu gözlerin, koya düşen..
Fırtına kopardı ağladığında,
Hiç kıyamam ya sana, 'Sus!' derdim içimden,
'Ne olur ağlama'
İçim erirdi dayanamazdım, her bakışında.
Dayanamazdım bakmaya, gözlerimi kaçırmaya çalışsam da..
Bir Eylül günü oldu son konuşmamız; sığdıramadık..
Ekim, Kasım..
Hiç bitmez sandın oysa yanıldın
Ya da seviyorduk fakat hatalıydık..
Ve Aralık..
Ve bir Kasım akşamında yazıyorum sana,
Titrerken soğukta, ayrılığın bilmem kaçıncı ayında..
Soğuktan tutamazken kalemi,
Donarken mürekkebi..
Söyleyemiyorum seni sevdiğimi
Ve şimdi sen yirmi ikindesin
Unuttum sanma; en derindesin,
Biliyor musun çıkma dışarı; orada çok iyisin..
16 Kasım 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (16.11.2013)


Alışamam der insan başlarda, çok da soğuk durur insanlara; etrafına. Kelime düşmez ağzından, bıçak da açamaz.. 
Yemek yiyemez, o kuru ekmeğe bakar sıcaksa ne ala, o da bir defa; ayda yılda. Elini süremez tabak-bıçaklara.. Kayar elinden yağdan-kirden. 
Aç kalır.. 
Bir-iki derken kantinden aldıkları da doyurmaz kendini. Tat alamaz hiçbir yemekten, en sevdiğine bile yüz çevirir, surat ekşitir; yiyemez kirden. Ne yapar eder, bir şekilde doyurur karnını fakat geçmez böyle günler, en fazla da iki haftadır bu hal.. 
Kimileri üç-beş günde alışır bu duruma.. 
Bir bakmışsın birkaç ay sonra en sevmediğini bile özler duruma gelir. Arayıp sormadıklarını bile arar durur. Bu karmaşayla birlikte burnunda tütenleri bile unutur. Çok uzun sürmez bu durumlar.. Çıktığında insan hemen olmasa da döner elbet kendine; herhalde.. 
15 Kasım 2013 Cuma 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (15.11.2013)


Aslında ilki, ikincisini kendisine yazdığım arkadaşla konuşurken, onun diğer telefonunu arayan arkadaşın ismini duyunca aklıma gelen, ikincisiyse, madem telefonla konuştuğum kişinin diğer telefonunu arayana yazdım  bir de konuştuğuma yazayım dediğim bir akrostiş(çik)ler hedelesi.. Duygusal değil, aşk-meşk de içermez, edebi-sanatsal mana ifade etmiyor da, daha birçok şey işte, neden yazdım ve şimdi neden paylaşıyorum onu geçtim de çok uzadı....

Ötekiler gibi değilsin; teksin,
Zihnimde, en güzel yerdesin,
Liyakatiminse fevkındesin.
Ebediyen kızsan da kıymetlisin,
Meğer seni ne çok sevmişim..

***

Duydum ki aramışsın, konuşurken Demet'i,
Eh dedim kalp işte çekiyor seni,
Madem akıldasın, neden konuşmayalım ki?
Elbet geçen zaman azaltsa da sohbetleri,
Tatlım! nasıl unuturum seni..
13 Kasım 2013 Çarşamba 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (13.11.2013)


Çok rahatım aslında, sen yokken yanımda. 
Hiçbir işime karışan yok, kıyafetimi düzelten, bana kendini sunan bir insan yok. 
Bağlı değilim kimseye, bağımlı değil.. 
Ne aklımda yer kaplayan biri var 
Ne zamanımı düşünmekle harcadığım kimsem.. 
Çok rahatım aslında..
Sen varken ne kadar sıkıntıya girdiğimi, yanında onlarca şekil aldığımı gittiğinde anladım ve 
İçerlemesem de biraz duygulandım.. 
Fakat çok kalmadın aklımda, tıpkı yanımda duramadığın gibi.. 
Oysa kaç yılımız geçti birlikte ama şimdi yoksun işte, kimse yok.. 
Koymuyor insanların olmaması da. 
Sen olmayınca eksikler çoğalıyor.. 
Çok rahatım aslında, 
Seninle kalabalık oluyordu, ses, gürültü..
Curcuna halidir alıp gidiyordu..
Hiç iyi değilim aslında, 
Sen yanımda olmayınca..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (13.11.2013)


Konserleri özledim, en çok da seni beklemeyi.. 
En sevdiğin şarkıda sana eşlik etmeyi ve 
Vedalaşırken bıraktığın buseyi.. 
Elim belinde elinin üzerinde şarkıların derinine inmeyi.. 
Seni kimseye göstermemek için sardım sarmaladım. 
Kimse görmesin diye gözlerimi senden ayırmadım. 
Teninin kokusu sinsin diye üzerime, daha çok sarıldım ve 
Ayrılmayı hiç düşünmedim, ve bitti şarkı, sen eve gittin.. 
Belki habersizdin ya da fazla önemsemedin, 
Necati işte yapar böyle dedin.
Kimse yaklaşmasın diye daha çok sarıldım sana, 
Bilmediğim tüm şarkıları seninle öğrendim.. 
O kadar kalabalığın içinde bir sendeydi aklım. 
O kadar insana aldırmadan, 
Kim ne söyler diye düşünmeden yalnız 
Seni söyledim, yalnız seni düşündüm, hissettim.. 
Bırakmak istemedim, kimseye de emanet edemedim.. 
Konserler bahaneydi, seninle olmayı özledim..
11 Kasım 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (11.11.2013)


Çok kalabalıktık, ne gündüzümüz belliydi ne gecemiz.. Kenetliydik birbirimize, su sızmazdı aramızdan,  karışmazdı kimse; fakat çok göz vardı üzerimizde. Ondandır ki kopmaya başladık birbirimizden; önce onlar gruplaştı sonra tekrar kaynaştı.. sonra gurur yaptı(k)m gereksiz bir meseleyi sızmaya başladı su aramızdan, sonra yedik -içtiklerimiz ayrıldı. 
Sonra tekrar kaynaştık, bu sefer yüz derece değildik Artık deniz seviyesinden uzaklaşmıştık, yükseldik; değişti hedeflerimiz hayallerimiz. Hiç kopamazdık derken arkadaşlarımızı kaynaştırdık ve aradan çekildik. Oysa içimizde biz hep 9 kişiydik, hep bir takılmasak da içimizde tektik, kendimizi, birbirimizi, haddimizi bilirdik. 
Ve severdik.. 
Ne kaldı şimdi geriye? Bambaşka bir yerdeydik..
10 Kasım 2013 Pazar 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (10.11.2013)


Bir an önce git, çok geç olmadan vakit.
Her şeyinle git,
Bırakma kendinden bir eser.
Bana seni hatırlatacak tüm anılarını da al git..
Hatıralarını bırakmadan git..
Bırak beni; düşünme sen ne olur git.
Gelmesin aklına bir şey benimle ilgili
Kurcalamadan saklı-gizlilerimi
Fazla dağıtmadan ortalığı her şeyinle git.
Haydi,
Bakmadan ardına,
Düşürmeden arkana,
Küfrettirmeden adına git.
Demeden sakın elveda,
Sarılmadan sıkıca,
Ellerimi tutmadan git.
Bırak beni kendimle, bir başıma
Ve sen düşünmeden çek-git.
Fazla düşündürmeden kendini,
Hatırlatmadan tebessümlerini,
Hıçkırıklarımla bırak da beni git.
Ne olur, ne olacak bundan sonra diye düşünmeden git.
Seviyorum seni,
İşte bu yüzden si*tir git..
9 Kasım 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 4 (09.11.2013)


Bir garip haldeyim ne arayıp soranım var ne de arayana cevaplarım..ne de sağlığımı soranlarım; oysa ben hastayım. Kapatın ışıkları, çekin perdeleri! Uyumak istiyorum; izin vermiyor baş ağrılarım, kurumuş dudaklarım, yok harekete mecalim.. 
Yatalak hastayım, suskunluktan kimi zaman susayamıyorum, tenimde birikmiş düşünce zerrecikleri kir tutmuşlar, kapanmış gözeneklerim, nefes alamıyorum; daralıyorum..
Ve her seferinde küçülen ciğerimi hissediyorum, fakat dayanamıyor kalbim; zırvalıyor, ağlıyor, sızlıyor..
Olmuyor, dayanamıyorum..
Yufka yürekliyim Allah'ım, ne yapsalar kızamıyorum, onlar çok kızsa da ben kıyamıyorum..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 3 (09.11.2013)


Bir içtima daha..
Yavaşça topluyor kalbim kanı
Bir sitemle pompalıyor
Yırtarcasına akıyor damarlarımdan
Ve damlıyor gözyaşlarım..
Bir, iki, üç.. derken boğuluyorum
Hıçkırıklar içinde çırpınıyorum..
Yok hiç elimden tutan,
İkisi de boş ve birbirlerine bakıyor
'Ben sana yeterim' dercesine
Fakat kifayet edemiyorlar
Uğraşıyor, çabalıyor bir türlü buluşamıyor..
Boşluğa, bir sağa bir sola sallanıyor
Sanki birbirlerini uğurluyorlar
Lakin her geçer zaman birbirlerinden uzaklaşıyorlar;
Bilmiyorlar
Bir ara daha da yavaşlıyor sallanmalar
Ve bir süre sonra durmalar
Artık sallanmak istemiyorlar
Ve bir son daha
Ne kadar yazmak istemese de kalem
Hareket ediyor; karalıyor..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (09.11.2013)


Olmuyor
Olduramıyorum 
Bir türlü yola koyamıyorum kendimi
Boşlukta yuvarlanıyorum sanki..
Gerçi düz gitsem de düşüyorum
Ulaşamıyorum bir türlü arzuladıklarıma,
Hayallerime
Kavuşamıyorum
Neler oluyor merak etmek bile
İstemiyorum
Her iki elimin arasına alışımda başımı
Düşünmek istiyorum
Yapamıyorum
Dedim ya iniyorum boşluktan aşağı,
Ne freni düşünüyorum ne de balatayı
Yok işte hiçbirinin bana karı
Bir çığ oluyorum bazen; yuvarlanıyorum
Önüme geleni katmak istiyorum
Gücüm yetmiyor
Zorlanıyorum
Diretiyorum, kimi zaman
Aşırı kuvvet uyguluyorum
Elim acıyor vuramıyorum;
Hemen
Yoruluyorum
Nefes alayım desem de izin vermiyor çam ağaçları
Vermiyorlar bir türlü temiz havayı
Elem, keder, ıstırap
Bana tek hatırlattıkları.
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (09.11.2013)


Düşünmek istemiyorum, her defasında yazmaya kalkışıyor bu sefer de yazamıyorum; düşünemiyorum. Konuşamıyorum..
Bıçak açmıyor ağzımı, kasaturayla zorluyorum. Kırılacak diye korkuyorum.. Çok fazla zorlanıyorum, düşmüyor elimden kalem, yapışmış sanki soğuktan. Çıkarmaya çalışsam da donmuş mürekkebi zorlamıyorum.
Hani dökülecek ya kelimeler dilimden hani akacak mürekkep durmaz ya kabında..
İzin veriyorum birine; konuşuyor. Öteki de yazıyor, ardından yenilen ben oluyorum. Olmak olmasa da çıkan ter-yaşlarım ıslatıyor kağıdı, neler var aklımda; okuyamıyorum.
Hani dağılan tespih tanesi gibi olmasa da dağıldıkça mürekkep, akıyor kanım; durduramıyorum..
8 Kasım 2013 Cuma 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (08.11.2013)


Bir hapis hayatındayım, beynim tutuklu;
Düşünemiyorum
Ne olacak, neler gelecek başıma?
Yok hiçbir fikrim
Kimi zaman dalsam da, gözlerimi kısıp baksam da etrafıma..
Hiçbir şey gelmiyor aklıma
Hiçbir şey yok hayatımda
Canlanan, içimde..
Kimi zaman salsam da kendimi boşluğa,
Uyanıyorum her defasında
Terimi silemeden, yorgunluktan, dalıyorum tekrar uykuya
Birazdan kaldıracaklar ne de olsa..
Olmuyor,
Yapamıyorum 
Ne kadar uğraşırsam uğraşayım
Yazamıyorum.. 
Eskisi gibi dökemiyorum içimi
Dolduramıyorum bile beynimi;
Toparlanamıyorum.. 
Zevk alamıyorum eskisi gibi nefretimi sunmakta
Neyim var neyim yok hepsiyle uğraşmaktan
Vakit yetiremiyorum
Ne olacak?
Bilmiyorum..
Bir mahpus hayatındayım, bedenim esarette;
Dayanamıyorum
3 Kasım 2013 Pazar 0 fikri olan

OŞA - Militer Travma

Not: Acımasız olamadım, düşündüklerimi de tam olarak aktaramadım. Sebep ise yan masamda oturan ailesine hep iyi haberler vermeye çalışan, yemekten, çarşaftan, görevinden, yaptıklarından, yaşadıklarından, çaydan, çorbadan bahseden, bağırıp duran çocuk..

Dipsiz bir kuyu diye tanımlar kimileri, bu çok karamsar bir bakıştır, oysa dışarısı ne kadar aydınlıktı. Kimine göre (böyle düşünen fazla olmasa da) eğlence yeri-samimi arkadaşlıklar mekanıdır; sonrası o arkadaşlığa bağlı kurulu ortaklıklar, kandırılmalar, üçkağıtlar, kansızlıklar.. Hemen hemen herkesin hayat maratonunda zorunlu durağıdır, tabi yurtdışında şurada burada zaman öldürmüşler, yıllardır ülkesine uğramayanlar için kolay; ülkeni, vatanı-milletini seviyorsan bas parayı gelir sonrası.. 

Bir zaman kaybıdır, bunun yanında da mali kayıp çoktur, ya kaybolan-tükenen hayatlar?
Ya tertemiz duygularla gencecik yaşında gelip de hayatını adım adım çürüten madde bağımlısı olup ayrılanlar, onların suçu neydi, onlar vatanı dışardan daha çok sevemez miydi; bulaşmadan elleri pisliğe, soğuk demir yığınlarına, karışmadan kire pasa..

Bir pit-stop yeridir yaşam rallisinin, ne kadar oyalanırsan, o havayı solursan o kadar kaybın vardır ya da bilinmez götürdüğü hayattan kaç katı. Belki her /erkek/ için yapılması gerekendir, aslında o kadar da gerekli olmayandır fakat erkekliğin ölçüldüğü alandır, insan hayatında yağmadır bir talandır.. 

Mecburidir der bazısı ama zorunlu değil der; 'Çünkü sen çağrılma yaşında okuyordun o yüzden bekledik' der, masum bir konuşmadır bu, aslında yalnız emrolunma üzerine yaşayan onlar yüzlerce kişinin kendini-beynini sindiren insanların savunma mekanizmalarının nasıl işlediğinin göstergesidir, yani aslolan o cümleler lafı güzaftır.. 

Hayatın-hayatta kalabilmenin bir başka olduğu çokça zaman da dünyada olunduğu şüphesinin arttığı, ve birçoklarının yaşamına son verdiği?.. (eğitim zayiatı?..)

*

Soğuk ve yüksek duvarlar insanı üşütüyor, hasta olmaktan korkuyor insan; çünkü yok bakanı, 'Göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor' diyen o koltukta oturan mı devletin bakanı?.. Revire gitse ağrıları, doğruları söylese inandırıcılığını kaybetmekten korkuyor insan. Sabrediyor acılara-sızılara göz yumuyor, kimse bir şey demesin diye elinden geleni yapıyor fakat onlar dahasını istiyor. Yüklendikçe yükleniyor, bir süre sonra bellek hata veriyor, bağlantı yavaşlıyor, baskı çoğalıyor.. 

Belki de sen sadece işini yap gerisine karışma düsturuna sahip onlarca kişi çalışmaktan bıkıyor, tükeniyor, istiflenen emirlerden ötürü dayanamıyor; kendine, çevresine küsüyor.. Onlarca kişi çalışkanlığını üretkenliğini kaybediyor, düşünemiyor, üretemiyor, kendini tüketiyor ve artan oranlı üretim-tüketim dengesizliği insanı açık vermeye zorluyor kendinden, hayatından, sevdikleri, sevmeyi arzuladıklarından..

Kirli yollarda, elleri cebinde yürüyerek aklındakileri bir kenara atmak, yere belki nefretle fırlatılmış plastik bardağı tekmelemek istese de, rüzgarda üzerine doğru gelen teneke kutuya gelişine vurmayı denese de iki adım öteden ya da beriden, her bir yerden emir geliyor 'Çıkar lan elini cebinden!' ve ikinci emir 'Al ulan onu yerden!'.. 

Dalamıyor da öyle uzaklara, en uzun dalması; uyku öncesi, onda da zaten yorgunluktan bitap düşen gözler dayanamayıp kısılıyor ve ardından kapanıyor.. Anlayacağın kısa süreli oluyor tüm dalgınlıkları, düşünmeye fırsatı olmuyor yorgunluktan.. Belki de alındı düşünme uzvu nizam karakolu tarafından.. 

Ardından emir geliyor, inletiyor ortalığı; 'İçtima! Geç sıraya, geç, geç lan sıraya!'

'Bağırtmayın ulan beni!' derken bile ağızdan tükürükler çıkarken, köpüren ağızdan çıkan nefretle karışık ses, o şiddet, desibel insana yeter, söyleneni yapmak için. Ne kötüdür ki insan öğrenmiştir otorite sesin şiddetinde ve hareketlerin acımasızlığındadır?..

Ürküten köpek havlamalarının insanı afallattığı bir yerdir o alan, açlıktan mıdır yaşananlara duyarlılığından mıdır bilinmez o havlamalar.. Onlar anlamaya en yakın tasmasız gezenlerdir belki de fakat anlamaya çalışmaz içinden geçerse artan yemekleri verir havlamalara bir an olsun ara verdirirler. Fakat bu sefer yemek yeme kavgası aynı beni ademin sırada öne geçme kavgası gibidir.. 

Saat üçtür belki dört buçuk, uykunun en şiddetli, havanınsa en kışkırtıcı olduğu zamandır. Havlamalar çoğalır, oysa bu kavga nedendir, niye bağırılır? Nöbet tutmak zaten eziyettir insana, amacı saptırılmıştır bir bakıma, ya da her neyse bitecek zaten koca iki saat sonra.. 

İçini titretir soğuk, kaç kat ve ne giydiğinin önemi yoktur, her katın arasına gizlenen bir soğuk vardır, yalıtımdır sıcak geçirmez, soğuğa duyarsız.. Halbuki gündüz ne sıcaktı hava, sahi sadece bize mi zıt rüzgar, yoksa.. Oysa içeri girmez sahilde gezerdik.. Gecenin ortalarında çok sevgililerimizi, sevdiklerimizi, arkadaşlarımızı evlerine bırakır eli cebinde dönerdik yalnız belki de bir yoldaşla, elimizin cebinde olmasına canı sıkılan olmazdı; aldırış etmezdi kimse, aldırmazdık biz de.. 

O saatlerde hiç üşümeden kilometrelerce yol giderdik, bir gün köprünün ayağında sabahlardık öteki gün Dolmabahçe'de içimizi ısıtan çayımızı yudumlardık; dışardan esen yele aldırmadan... Başka zaman Tophane'ye giderdik, yeri gelir yol kenarı tabelalarına dayardık sırtımızı uyuklardık; yoktu karıştığımız kimseye ne de bir kimse vardı işimize karışan, tekmelediğimiz bardaklara takılan..

Emrin verilmesi ve yapılması amacının güdülmesiyle birlikte öyle bir yerdeyim ki düşünmenin yerini ahmaklaşmanın aldığı bir yerdeyim. Ne konuşacak birim var, ne biriyle anlaşabiliyorum, on gün gidiyor telefonumun şarjı; akşamları kapatıyorum, azalmasın diye şarjı.. Bazen iki lafın belini kırmaya yelteniyorum, ah şu bel ağrısı.. çekemiyorum ne şınav ne barfiks, koşamıyorum da eskisi gibi, sahildeki gibi.. Sağ diz kapağım izin vermiyor yürümeme, ayakta, sırada durmama, revire gitmek istesem de doğruyu söyler de azar işitirim diye gitmiyorum; kopsa belki inanırlar; eğitim zayiatı, kendi canına kast, vücuduna zarar vermek..

Vatanı-milletini sevip sevmediği yaptığı/yapacağı bilmem kaç aylık mutlak itaat ilkelerine dayalı yaşam anlayışına dayalı bir ülkenin çocuklarıyız.. Oysa ne ödediğin vergi ne eğitim düzeyin önemli, manevi düşüncelerin de önemi yok hiçbir surette..

Tasmasız gezinebilme hürriyeti var bir de insanın arada, oysa yanılmışız ipimiz biraz gevşek bırakılmış o kadar.

Tutturmuşlar militarist kuvvetler 'Her Türk asker doğar' zırvası, kandırmışlar milyonlarca insanı, oysa önceden ne kadar çok severlermiş vatanı..

En önemlisi de bir bunalım ocağıdır, yaptığın ne olursa olsun, eğer üzerindeyse kamuflajın 'militer travma'nın davetine icabet ettin demektir.