31 Aralık 2013 Salı 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (31.12.2013)


'Seni seviyorum sevgilim' çok eksiği olan bir cümle, ünlem, duygu... 
Aynı zamanda çok sıkılan bir söz kümesi: cümle. Sürekli kullanılması belki de beni bunu söyleyen ve işitmek isteyenlere düşman etti. Dilden dile dolaşması, belki de kucaktan kucağa, dilden dile, kulaktan kulağa vb. ikilemeleri çağrıştırdığı ve bunların da iyi şeyler olmaması sebebiyle hoşlanmıyorum bu üçlü 'S'den.. Belki de basitçe kurulmuş olması veya kişiliği, aşk-sevdayı yaşatmaya yetersizlerin kullanması, çıkarı peşinde koşanların isteğini elde etmede etkili olmasındandır gıcığım.. Kim bilir zamane aşkları, ihtiras ve şehvetten ibarettir ve bunu da anlatmanın en kolay cümlesidir sevgi gösterisi, söylemesi.. Hele bir de sonuna 'aşşkım' ekleyenler var ki ne kadar 'sulu' bir hayat diyorum..

Bilmem belki de ben;
Çoraklaşan kalbime bir damla arıyor, bulamayınca bulanlara sarıyorum..
29 Aralık 2013 Pazar 0 fikri olan

.............................NOT................................


Aslında insan, şu halde özlemeyi bile özler oluyor.
Bir haller oluyor, zaman zaman kendine de yabancılaşıyor, 'Kimim ben?' diyor, sorular cevapsız kalıyor.
Akıl tırmalayan ne varsa, ona gelince olanca hızıyla hareket ediyor, iç gıcıklıyor. 
Her ne ise yaşadıkları hatırlamakta zorluk çekiyor, yaşadığından bir hayattan endişeleniyor.
İnsanlarla eşyaları karıştırıp duruyor, hatırladığında kimin ne 'mal' olduğuna karar kılamıyor, hepsine aynı ismi veriyor. 
Doğruluğundan emin olamadığı kimseden emanet istemiyor, çok önce başı yanmıştı çayı şekersiz içiyor.
Sorularına cevap aramıyor, bilinmeyenlerin üzerinde duramıyor, kayıplarını irdelemiyor, kaybolanları takmıyor.
Kaybedenler kim, yenilgi isteyenler yüzünden mi galipler yoksa her zaman yenilmeyi isteyenler mi namağlup.
İnsanoğlu bilmiyor, bilmek istemiyor oysa neler oluyor, neler dönüyor, girdiği bir çarkta kendi enerjisini, kendini tüketiyor; bilmek istemiyor.
Bitmek bilmiyor.
Saklanmaya çalıştığı kara deliklerinde gözleri kararıyor, gitgide  sızlanmaya başlasa da geç oluyor.
Kana susayanlar ve bunun farkında olmayanlar yakıp yıkmaya devam ediyor, zaferlerinden övünç duyuyor, kaybettiklerini bilmiyor.
Her zaman kazanacağını düşünenler filozoflukta derece alıyor, başyapıtlar üretiyor; anca düşünüyor.
Birileri üşüyor, kimi akıllara sinekler üşüşüyor, beyinleri garip yaratıklar kemiriyor, bir zamanların yeşilliklerinde şimdi bataklıklar yer alıyor.  
Dinledikleriyle duydukları arasındaki farkı da ayırt edemiyor, aradıkları ve ulaşabildikleri her zaman farklı; bilmiyor. 
İstedikleri ile elde ettikleri her zaman farklı, tıpkı yanındakilerle unuttukları gibi fakat o bunu bilmiyor. 
Belki de biliyor bilmezlikten geliyor; mutlu olmayı deniyor; boşa kürek çekiyor, milim yol alamıyor; yerin dibine giriyor. 
Son günleri diyerek kimselere takılmadan geçsin istiyor, istemekle yetmiyor ayağı sürekli iplere takılıyor, düşe kalka yol almaya devam ediyor.
Dizleri kanıyor, artık ayağa kalkmak, dik durmak tek emeli fakat bu uğurda neler kaybetti; bilmiyor ki. 
Dedim ya her zaman istenilen elde edilemiyor bu yüzden insan her zaman mutlu olamıyor. 
Denedikçe yanılıyor, yanıldıkça zorluyor ve zorla hiçbir şey olmuyor, lafla hiçbir gemi hareket etmiyor. 
Balık aklının kıymetini bilmiyor, sürekli unutuyor; unutanları kimse hele 'mef'ul'ler hiç affetmiyor.
Affetmek sevgiden geliyor, gelen her zaman gideni aratıyor, aramayan her zaman unutan oluyor . 
Bir sınavdır diyerek hayata devam edenler kazanıyor, pes edenler zaten kaybettiler, öldüler; kendileri de bilmiyor. 
Unutanlar ise farkında değiller fakat unutmalarına sebep kendileri değiller, ruhun cesetten önce irtibatını kesmesidir ilişkileri bitiren yani hiçbir zaman tek taraflı değildir unutmak. 
Aklın aklı ermese de, ten o inceliğine rağmen hissetmese de ruhumuz her bir şeyi, hepsini biliyor. 
Karşı koymak imkansızlaşıyor sanıyor insan karşıdakine, göz görmeyince, karşısında onu göremeyince hemen elden gidiyor. 
Hiçbir değer hak etmediği yerde bitmiyor her bir son yeni değerler getiriyor; kimse hak ettiği yerde bulunmuyor. 
Ve bilmediğimiz bir şey, insanlar çok çabuk aldanıyor, zaman geçiyor, hayat bitiyor.
Kimler kaldı ki akıllarda kimse gitmek istemiyor



0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (29.12.2013)


Her 'son'dan sonra 'sana' başlıyorum. 'Sen' derken özel değil; herhangi biri işte: beyaz ten, ince bilekli. Dedim ya herhangi biri..
Üç-beş satırdan sonra aklım kayıyor sana, devam edemiyorum..
Heyecanlanırken de titriyor ellerim. Senin diklendiğin kadar ayakta duramıyor kalbim; fakat tüylerim..
Bir ses bekliyor..
Hayır çığlık, hele bir de varsa karanlık, ve ah işte yoksa -ne güzel- kalabalık, biraz da ortalık dağınık, yeni kalktım ya ondan yatağım ılık, baktığımda ardıma hep aynı işte dağlık, kimi yerlerse taşlık, aklımda senin son halin; utandırıyor üryanlık, suç bende değil; asıl sende saflık, hem bu ne rahatlık, bende de vardı dalgınlık, biz böyle ayrılmamalıydık, az biraz ada ağladık, fakat artık rahattık, yeri geldiğinde de suçluya bağladık, birbirimize bağlanamadık ya da öyle sandık...
Ayrılık dedim ya işte 'son'a gelince yine 'sana' bağlandık..
Rahatım ben 'iyilik-sağlık.'
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (29.12.2013)


Bugün mutluyum, yarını bilemem; neyim..
Bir pazar yetiyor neşelenmeme; az ile yetinenlerdenim.. 
Bugün üşümüyorum, donsa da parmak uçlarım kalp sıcaklığımı hissedebiliyorum. 
Bir kıvılcımla 'Roma'yı yakabilenlerdenim; müstesna gemilerim..
Bugün alınganım, ne olursam olayım kendimi ona programlayayım. Fakat olmuyor çabuk sıkılganım. 
Birazcık da olsa arpa tanesi kadar yol almaya çalışanlardanım.
Bugün elim cebimde, kulaklık var kulağımda ve paltom sırtımda. Ne var aklıma gelen diye düşünüyorum..
'Bir taraftan da yürüyorum.' Nereye gidiyorum?
'Manasızlık var gözlerimde' eskisi gibi bakıyor muyum?
Bir şarkı var dilimde 'Eskisi gibi değilim...' 
'Çok değiştim' derken 'Hadi oradan lan' diye söz kesiyorum.
Lafımı esirgiyor, bir şey demiyorum..
Saklanıyorum fakat ne yapacağımı bilmiyorum, elimde kalem dayanamıyorum..
Burnumda o koku nefes alamıyorum..
25 Aralık 2013 Çarşamba 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (25.12.2013)


Bir saç ki ne uzun! bitimi bel gamzesi ve bir o kadar da düz, ipek gömlek sanki. 
Bir ten, o kadar pürüzsüz ki cam gibi; HD yayın sanki. 
Kaşları rastıklı sanki gözleri de çok belli; rimelli. 
Burnu küçük ama ucu kalkık; kaydırak gibi. 
Kulakları çıkıntı-girintisi ayrı bir özenli. 
Gözleri çekik, ne siyah ne kahverengi, gözbebeğinin etrafıysa bembeyaz; kar gibi. 
Dudakları dolgun, yüzü sanmayın ki solgun. 
Kara kuru da değil; zayıf, biraz da etli kemikli.
Elleri o kadar yumuşak ki pamuk sanki.
Konuşması o kadar tatlı ki bal sanki.
Parmakları kalem, rakı beyaz tırnakları frençli. 
Özenle dizilen dişleri koynundaki inci gibi. 
Davetkar sesli ama başkasını itici. 
O kadar beyazdı ki parlıyor; kedi gözü gibi.
Bir özenle yoğrulmuş ki altın oran sahibi.
Bir güzel kokuyor ki kıyıp da giyemem; yeni yıkanmış sanki. 
Ve yok vücudunda hiçbir lekesi, izi, kiri...
'Rem'de böyle melekle uğraşırken aniden bir ses geldi: 
-'Saat 07:00, kalk Necati abi!'
23 Aralık 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (23.12.2013)


Ufak şeylerle mutlu olmaya çalışıyor insan, kendini ödüllendirmenin keyfini sürüyor. Bu, kimi zaman sürekli görev yerinde bulunmaktan oluşan can sıkıntısı-uykuyu gidermek içindir kimi zaman rüzgarın üşüttüğü bir ten, insanın içinin ısınması içindir. Yemeklerden sonra olmazsa olmazıdır, olmazsa uyku bastırır, aklı karışır..
İçtima öncesi de akılda bulunur elbet, beş dakika yeterlidir ısınmak için, ee bir de arkadaşları varsa yanında deme keyfine. Rüzgar, fırtına, tipi... etkilemez o anda hiçbiri. Çıkan buhar mutlu eder, arınır ve ısınır onunla. Normal hayatında pek aramasa da, onun yerine ikameleri kullansa da özgürlüklerin kısıtlandığı şu mekan ve zamanda -tek- avuntusu olur...
Çevresine duyduğu yakınlığı bir cümleyle gösterir: 'Çay içek!'
20 Aralık 2013 Cuma 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (20.12.2013)


İnsanın içini titreten bir soğuk vardı gölgede, açığa, güneşe çıkıldığındaysa yakıcı bir güneş şaşırtıyordu. Elleri cebinde, parkesinde ilerlerken bir yandan da kenarları yağmur suyu dolmuş parke taşlarında yürümeye -aslında- dengesini kurmaya çalışıyordu. Ve gereğinden fazla bir kalabalık gördü, şaşkınlık duysa da içeriye, yemekhaneye göz atmak istedi. Karnı aç olmasa da birkaç lokma -ne bulduysa- yiyecekti...
İki ses duydu: biri davet ederken öteki ukalalıkla , çok bilmiş edasıyla zanınca espri yaparken yüzündeki pis gülümseme ele veriyordu içinden geçeni.. 
İlki gülerken ve çağırırken yanına onun konuşmasına fırsat vermeden kendini-aslını belli eden hani çok sevmem ya dedikoduyu diğerlerinin dediği kadar olan pisliğiyle insanın sinirini bozan konuşmasını, sonuna espri(?) katarak devam ettirdi..
Elleri cebinde, parkesinde geldiği doğrultuda parke taşlarının kenarında biriken suları hışımla sıçratarak gitti..
19 Aralık 2013 Perşembe 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (19.12.2013)


Gözleri ağrıyordu, bu kadar basitti fakat sebebini bir türlü bulamamıştı. Kendini birkaç aydır -aşırı- kitap okumaya vermiş, içinde bulunduğu içtimai hayattan bir nebze olsun uzak durmaya çalışıyordu. Belki de fazla zorluyordu kendini. ama ne olursa olsun kendisi gibi olmayan insanlardan uzak durmak onu dinlendiriyor, ruhen-bedenen rahatlığa karışıyordu, kitap bahane...
Bu kadar okumak ne kazandırıyordu, oysa okumasa neler kaybedecekti, kendisinden çok fazla ödün vereceği bir ortama girecek, hayatı boyunca aklından çıkaramayacağı, belki bir kara leke gibi defterinde yer alacak anları olacaktı. 
Okumak onu dinlendiriyordu...
Uykusu geldiğinde çay içiyor kor rengi bardağıyla olmadı sevenleri -merak edenleri- ile hasbihal ediyor kendine geliyordu.
Ve şu da var: 40 gün sonrasını hayal ediyor, kendisi için mutluluk diliyordu hayattan..
14 Aralık 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (14.12.2013)


Büyüdük.
Değişti düşünceler, sonra bulunduğumuz çevreler.
Hani geçti ya zaman karşı koyamadık; biz de değiştik.
Hani gençti ya insan oturamazdık; ayakta kaldık.
Telaş aldı her birimizi...
Kimi iş kovaladı, güç aradı,
Kimi evlendi, yerinde duramadı.
Çoğuysa bi'baltaya sap olamadı; iyi ki de olmadı.
Biz sap olacak odunlar değildik,
Neşemizi sevincimizi bir anda yitiremezdik.
Fakat bir zaman sonra da özlemimizi yitirdik; eyvah dedik.
Kendimizi boşa kahrettik, biraz da kederlendik.
Geçmişe, hayatımıza, yaptıklarımıza -bilmem neden- bakmak istemedik.
Oysa hiçbir şeyden de pişman değildik.
Çünkü büyüdük.
Değişince fikirler, çevreler...
Değiştik sandık; yanıldık.
Kendimiz olamadık, hiyerarşiye boyun eğemedik; en sevdiklerimizden olduk.
Yine kendimiz ettik yine kendimiz bulduk.
Herkes dişlisi olacak bir çark aradı, akraba, eş, dost...
Onu bunu kovaladı.
Ve büyüdük.
Hayat şimdi başladı...
Geçen zaman koca bir aldatmacaydı.
Büyüdük sandık diye bir başımıza kaldık..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (14.12.2013)


Çok sayılmasa da küçüktük, biraz da tecrübesiz... Yeni bir dünyaydı bulunduğumuz; her şeyin serbest olduğu: konuşmanın, düşünebilmenin, hal-hareketlerin... Suya sabuna dokunur bir kesimdi bulunanlar. Her bir şeyde benim de payım olsun düşüncesi vardı insanlarında. Ve tanışmalar başladı, ilk günden eve davetler, numaralar... Bir sahil gezmesi olurdu ilk durak, sonrası ver elini nargileci. Abur-cuburda ortak karar pizzacı, sahi neden bu kadar ucuzdu dönerci... 
Sonrası yakınlaşmalar, çaylar, pastalar ve artan ayrılıklar. Sonra tekrar birleşmeler daha da hızlanmalar, gitmeler.. ve gelmeler. Sonra tekrar birleşmeler. Ve sonu bekleyen 'helak'ler, endişeler... Yere batsın tecrübeler, birbirine yüz çevirmeler, geçmişe duyulan özlemler, fasıl boyu sohbetler, gece gezmeler, kendinden de bağımsız hür fikirler... 
Duysa el alem ne der? 
-En fazla olacağı terk-i diyar başka memleketler, fakat orası da yetemez, kesmez bizi hiçbir yer..
8 Aralık 2013 Pazar 0 fikri olan

Gizli Numara - Cevaplı Arama

Telefon sapıklığı var; meşhur.. Her insanın karşılaştığı, bir ara da bana dadanmıştı küfür dinleyip kapatıyordu, zevkliydi zannedersem yaptığı. Belki de evi kontrol eden bir hırsızdı veya bir sevilen belki de seri katil. Yok artık nerede yaşıyoruz.

Dün de aklımdan böyle bir dengesizlik, kendini bilmezlik geçti. Aklıma ahizeye nefes üflemeler, garip sesler çıkarma falan geldi fakat benimki biraz özlemden olacak 13 arama, 12 kişiyle de 2'şer saniyelik görüşmeler yaptım. Aslında yetti de seslerini duymak ve iyi olduklarını bilmek.. Adam gibi de arayabilirdim; fakat öyle olunca klasik olurdu; farklı olunmalıydı. Farklı olunca da işte akılda hedele hödele...

Zaman sıkıntınız yok, bugün pazar; evdesiniz belki de çarşı-pazardasınız, belki bir kişi meşguldür o da 5. aramanın yapıldığı kişi; seni mazur görebilirim kardeşim. 4. kişi de birisiyle olabilir şuan, 1-2. kişinin de o kadar zamanı yoktur, 8. kişinin yanında eşi olabilir, 11. kişi mutlu bir hafta sonundadır ve dershanede, 13. kişi ise askerde (ah garibim), 6. kişi iş kovalıyor yok ihtimalin en büyüğüyle; yatıyor, 9. kişi ev gezmesindedir olmadı abisiyle birlikte, 12. kişi maçta olabilir, 10. kişi ders çalışıyor olabilir, 3. kişi sevgilisiyle İstanbul'da geziniyordur, 7. kişi evde yatıyordur...

Anlayacağınız herkesin bir bahanesi olabilir okumamak için; saygıyla karşılar küfrü basarım;

Boşuna mı yazdım bunları?
-Evet, boşuna.. Yeter bu kadar laga luga..

Şimdi o 2'şer saniyeden aklımda kalanlar, onların bana hatırlattıkları geliyor..

1. Arama: D.K. - 07.12.13 - 21:37

Arama düşmedi, büyük ihtimalle ve sapıklık yapan çok olacak ki gizli numaralara kapanmış hat. Bu yüzden şirket telefonunu arıyorum.

2. Arama: D.K(iş) - 07.12.13 - 21:39

En çok akılda kalan veya en çok paylaşımlar yaşanmış kişi ya da akıldan çıkmayan, olmadı çok samimi olunan, benzer duygular yaşanan... Örnekler çoğaltılabilir. 

'Efendim..' sesinde bir tatlılık vardı, her zamanki insanı cezbeden bir ses tonuydu ve merak da vardı.. Aslında şöyleydi ilk aramada telefon titreşimde olmuş olabilir geç açıldı o yüzden ses geç alındı ve bir kere daha arandı. Bir de şu vardı: değişiklik yok tonda her zamanki işte.. davetkar, kışkırtıcı falan filan. Bir de arka fonda müzik sesi vardı, cumartesi akşamını evde olmak yerine dışarda kahve içerek geçirmeyi denemiş olabilirdi. Öyle olmasa bile evdedir fakat hafta sonunu evde geçirdiği görülmemiştir çok da fazla. Her neyse bu kadardı alınan duygular.

3. Arama: D.K. - 07.12.13 - 21:40

Bir zamanların ev arkadaşı, kan kardeşi, tripkolik birisi.. O da en çok arananlardandır aslında; unutulmayanlardan.

'Efendim..' sesi hala atılmakta olan bir tribi gösteriyordu.. Olimpiyatlarda dünya rekoru kıracak bir derece gösterebilecek müthişlikte atış.. Şaka bir yana o sıralar sevgiliyle arada tartışma olabilirdi, belki de ondandır. Aslında bunların hiçbiri değil. O'nu tanıyorum, her zamanki konuşması, biraz genişleterek az biraz da uzatarak konuşma şekli. Yani bizim her zamanki işte. O'nun sesi de özlenenler arasındaydı, uzun zamandır konuşulmayanlardandı, iki saniye yetmese de iyi olması sevindirdi..

4. Arama: Ö.U. - 07.12.13 - 21:42

Ruh eşi desem çok dikkat çeker. Akrostiş-şarkı-beste-gitar desem hatta bunların her birini ayrı ayrı düşünsem yazsam o da belli edici olur. O yüzden fazla açıklama yapmıyorum ne yazsam her birinde ilgi kayıyor..

'Efendim..' sesinde bir tokluk vardı, yemekte miydi yeni mi yemişti bilmiyorum fakat toktu sesi, oturmuştu.. Konuşana, 25 yaşın verdiği bir kadınlık hissi uyandıran akıllarda haşin, yaman bir insanı andıran, andırmakla kalmayıp bilakis öyle olan bir sesti.. Bir durgunluk da vardı, yerine oturmuşluk, çok konuşmazlık.. Stres de algılandı o iki saniyede, işe girmişliğin, omzunda sevgili-iş-ev... yükünü taşımanın verdiği yorgunluk. Belki bunlar yoktu sadece o doygun sesten anladığım buydu..

5. Arama: M.K. - 07.12.13 - 21:45

Uzun yılları birlikte, aynı yerde geçirmiş bir arkadaşım, aile dostum, ahbabım.. Epey zamandır görüşmüyorduk, sesinden anlarım diyordum nasıl olduğunu. Fakat gerek kalmadı.

'Efendim..' sesini duyamadım; meşgule aldı. Buradan da anlaşıldığı üzere bizim saf oğlan her zamanki meşgalesinde. O saatte ve hafta sonu olmasına rağmen telefonu açacak zamanı olmaması bana bir ara 'Acaba o bankayı üzerine mi yaptılar?' sorusunu getirtti. Sesini duymaya gerek kalmadı; meşguldü bizim oğlan, heri..

6. Arama: B.K. - 07.12.13 - 21:46

İşte sıkıntılı bir kişi, işini bilirkişi.. Nice zaman önce sabahlara kadar konuştuğum, muhabbetin beliyle yetinmeyim ağzını, burnunu kırdığımız kardeşim, alt komşum, ortaam, panpam(?).. Bir zamanlar onunla da bir ortak arkadaşımız vardı; harbi kız dediğimiz.. Neyse çok fazla eskileri karıştırmamalı, ona daha çok vakit var. Çok da ehem arz eden bir konu değil sanki o da ara ara konuşmalarımızda her zaman en son bahsediyor.. Aslında diyeceğim bu değil, herkes efendim diye açarken onun farklı olması. Aslına bakarsak beni de kendine çeken, arada çekim gücü oluşturan farklı, rahat, kafasına göre takılır olması..

'Aloo..' sesi bir an tebessüm uyandırdı bende, farklı bir şey der elbet mesela, kimsin, ne var... çok klişe olacaktı ki aloo dedi. Arka fonda bir müzik vardı, hani 2-3 yıl önce olsa LMFAO'dur derdim, Hadise derdim de son zamanlarda dinlediklerini takip edemez oldum, belki Avicii'dir derim. Tahmin edilecekse Pitbull'un aranjörlüğünde bir yabancı şarkıydı, hafif iç kıpırdatan, insanı harekete geçiren.. Büyük ihtimalle her zamanki oturulan tarafta, dizde lap-top bangır bangır fanın çalıştığı, ortalığın duman-altı olduğu bir ortam.. Bir home-ofisten sesleniliyordu, seste merak da vardı belki müşterimdir heyecanı ya da hayallerimin esmer, siyah saçlı, yeşil gözlü, tam evlenilecek kadını da.. Ama tahminlerin hepsi yanlıştı; telefon kapandı. Büyük ihtimalle de ardından küfürler edildi.

7. Arama: M.Y. - 07.12.13 - 21:47

Askerden sonra çirkinleşmiş değil de biraz kilo almış, sakalları gürleşmiş, tipi kaymış değil de ortalama bir sima edinmiş kimilerinin çok beğendiği bir kişi olmuş. Yani son fotoğrafları öyleydi; belki değişmiştir tekrar. Ne olmuşsa iyi olmuş hiç olmazsa askerliği aradan çıkarmış da yolundaki en büyük kasisi kaldırmış..

'Efendim..' sesi biraz meraklıydı, sonuçta yabancı hatta bilinmeyen bir numara arıyordu elbette öyle olacaktı. Bir farklılık sezilemedi, sağlığı, keyfi, neşesi yerinde gibiydi. Fakat dikkat çeken konulardan biri yorgunluktu, bütün hafta babasının dükkanında oturmaktan, sürekli müşteri ile ilgilenmekten canı sıkılmış hafiften bunalmış, üstüne üstlük cumartesi de çalışmanın verdiği bir can sıkıntısı sezildi. Bilir o işini; 222'ye atar kendini ne olacak. Son zamanlar arkadaşları sabitleşmiş ve daha önceden görülmemiş kişiler. Bu kişi, dişilerle en yakın zamanda tanışacak zaman bekler. İşin esprisiydi ve durulan ortamın getirdiğiydi son söylenen-yazılan. İyiydi iyi, her zamanki işte.

8. Arama: N.Ç. - 07.12.13 - 21:49

Zaman ne kadar çabuk geçiyor, bir zamanlar yan sıralarda oturduğumuz kişileri şimdi kimler dizinde uyutuyor. Kötü bir mana çıksın diye yazmadım maksat kafiyeyi uydurmak.. Fakat ilk yazdığım öyle değil, gerçek. Zaman konusu, bir zamanların hanım hanımcık, kara kuru :) olan insanı evlenmiş (yok canım zannetmem). Aynen öyle dedim ama içimden.

'Aloo..' sesini işitir işitmez nasıl oldu da kapattım telefonu bilmiyorum, bir anlık telaşla telefonu hepten kapatmışım, artık ne kadar korktuysam. Nedeni ise telefonu açan sesin son derece kalın, kaba olması.. Harbiden tırstım hatta ardından şöyle bir hayale daldım.. Telekomünikasyon sektöründe çalışan tanıdıklarına haber veriyorlar bizi biri aradı diye o da onları arayan sapığın Lüleburgaz sınırlarında hatta Pınarhisar yolu üzerinde bir yerde olduğunu buluyor ve şikayette bulunuyorlar savcılığa bu sapık hakkında.. Heh be yuh artık bir anda düşünülmez ki bunlar; olsun her sapığın bilmesi gerekir bunları. Ona göre yapacağını yapmalı. Ne oldu da böyle oldu, yukarıda da söyledim işte, telefonu açan bir erkekti hatta adam.. Babası olma ihtimalini sildim, kardeşi de olamazdı gibime geliyor bence kocasıydı. Yuh la ne kocası demeyin gönül eşi de olabilir. Mutluluklar la işte.

9. Arama: S.T. - 07.12.13 - 21:51

'S' harfini yazdıktan sonra soyadı gelmedi aklıma, biraz düşündüm fakat olmadı neyse yan sekmeden buldum hemen. Aslında bunu okursa hemen kızabilir fakat kızabilmek kolay, bir de unutan değil acaba neden unutmuş olabilir sorusunu sorarsa belki cevap bulabilir olmadı 'ilgilenmiş numarası yapan arkadaş' rolünü de oynayabilir. Buraya kadar okuyup da sinirlenip kapatmadıysa ekranı, ona sevgimi iletirim; içten.. Çok var aklımda yazmak istediklerim fakat telefonu açışındaki ses değişikti; unuttum aklımdakini..

'Efendim..' sesi, kelimeyi ikiye bölüp son heceyi biraz bastırarak konuşması meraktan öte 'Ne var lan!' hissi uyandırdı aklımda. Sanki her zaman gizli numaralarla konuşurmuş gibi geldi aklıma. Belki de son durak diyerek bindiği bir yanlış otobüs daha olabilir. Orası beni ilgilendirmez, onun yaşamı, onun otobüsü.. Kan onun, damar onun da denilebilir alakasız olsa da biraz. Her zamanki konuşmasıydı aslında pek bir değişiklik yoktu. Efendim dedikten sonra kapattığı küçük dudakları :) geldi aklıma, bir de hafif esmer teni, zayıftı da eğer hala kilo almadıysa..

10. Arama: S.A. - 07.12.13 - 21:52

Son görüşmemiz 40 dakika sürdü, ondan önceki de 17 yanlış hatırlamıyorsam, hadi 8 olsun ortası(?), ne konuştuk? Hiç diyemeyeceğim; çünkü bir sürü dedikodu yaptık. Canım da sıkkındı zaten konuştuk da konuştuk.. Kaç sefer birbirimize ilk aramada ulaşamadık fakat ulaştığımızda da konuşmayı kısa tutmadık. Biz birbirimizi unutmadık, ondan olsa gerek telefonu kapatmadık..

'Efendim..' sesi bir annenin dışarıda oynayan çocuğunun eve gelmesi için bağırması gibiydi, biraz da 'Ekmek çıktıı!' diyen bir fırıncı, bir öğretmen, bir eş.. Bir sürü büyük insan getirdi aklıma fakat canlıydı!.. Daha önce olsa bunalımdaydı ya hani kapatınca küfreder derdim de şimdi işi var, keyfi yerinde. O yüzden aklına gelmiştir belki şudur, belki şudur diyerek bir kişi. Fakat sınıfta, önde oturan, kıvırcık çocuk olmadığı kesindi. Gerçi onun da zevki değişmiştir artık; zaman geçti, çok oldu o günler gerileyeli. Her neyse işte iyiydi sesi ki bu sevindirici..

11. Arama: M.D. - 07.12.13 - 21:54

İki dakika önceki aramadan sonra nedense aklıma gelen kişi oldu. Çok çok önceden, biz daha çok küçükken, mini miniyken daha farklıydı. Sonra daha da farklılaştı ve biraz daha değiştik, yaşımızı aldık; haliyle büyüdük koca adamlar olduk. İşte S.A'dan sonra her zaman aklıma gelen kişi oldu işte. Anlaşıyorlardı, birbirlerini tanıyor, seviyor hatta aileleri de tanışıyordu. O derece yani, gerçi beni de tanıyordu annesi de orası şimdi biraz tüyler ürpertisi.. Ne olduysa oldu çok da olay oldu, manşetlerden verildi kimi, kimiyse sürmanşetteydi. Büyüdük la dedik ya işte ders aldık yaptıklarımızdan, yaşadıklarımızdan.

'Efendim..' sesi her zamanki sıcaklığındaydı, o hissi aldım ta 180 km. öteden. Ya da üzerimde koca yorgan vardı ondan sıcakladım; bilmiyorum. Biliyorum da numara yapıyorum. Çok önceden beni çağırırkenki sese benziyordu. Yani değişmemiş, tanımadığı-gizli bir numaradan gelen bir çağrıya bile sıcakkanlılıkla cevap verebiliyordu.. Son olarak mutluluklar ona, kararları mutlu eder inşAllah onu, her zaman..

12. Arama: İ.Y. - 07.12.13 - 21:57

Arkadaş bu çocuğu ne zaman hatırlasam güldürüyor beni. En çok da birlikte nevresim takımı alıp da sonrasında bir takım sebep(?)lerden ötürü [neyse onlar; bilemedim] ayrıldığı sevgilisiyle birlikteykenki cıvık konuşmaları ve birbirlerine hiç bitmeyecekmiş gibi gelen tükenmez sevgileri aklıma geldiğinde.. Daha birkaç bir şey daha var aklımda da küllenmesin eski aşklar, dağlanmasın yaralar; susuyorum.. Bir de playerda çalan şarkıyı söyleyeyim 'Model - Çürüsün Gelinliğim'..

'Efendiim..' sesi her zamanki canlılığındaydı, yani neşesi yerinde, sanki Bal'a hakem olmuş gibi bir sedaydı. Çok alışkınmış gibi geldi gizli aramalara bünyesi, o yüzden de çok fazla takmadı. Gerçi açıktan da arasam oyunda olabilirdi; Maxi'de.. büyük ihtimalle de öyleydi; ses vardı çünkü arka fonda.. Onun umarsızlığı, vurdumduymazlığı duysa da duymazmış gibi yapmasını seviyorum.. İlk senin yanına uğrayacağım la sonraki ayın 30'unda..

13. Arama: R.T. - 07.12.13 - 21:59

Aslan ev arkadaşım bu benim, Ali Kahya'da 'Olum söyleyeyim ben senden başkasıyla ev açmam' dediğim, kot kafalı kardeşim. Kaçtı, okul bıraktı yeniden başladı, kredisi kesildi, yara bereydi eli, kolu, dizi.. Bahtsız kardeşim asteğmen çıkacak diye beklerken [o değil de ben] Kartal'a lanet bir yere de denilebilir düşmüş.. Biraz sürtülsün burnu, bir şey olmaz; ilk etapta acemilik, gariplik sezecek de sonra alışacak; abisi öyle deme adam olacak..

Hiçbir ses duyamadım birkaç defa aramama rağmen. Telefonu içeri almış da sesi kısık olacak açmadı ya da komutan sandı arayanı garibim.. Tahminen şafağı (yüz otuz, cent trente, hundered thirty) 130'larda, yetmez yani telefonu kullanmaya.. Bak kardeşim, alt devrem adam olmalısın orada. Bu arada 51 eğer atarsa.. 

ÖZET

Şaka bir yana güzeldi eskilerden sesler duymak iyiydi; yetti mi şimdilik, sanırım evet. Bu arada bugün telefonum kapalı :)

Gökhan Tepe'nin de dediği gibi;
Teşekkür ederim böyle baktığın(ız) için
Teşekkürler aklımda kaldığın(ız) için
Karanlıktan korkmuyorum eskisi gibi
S(iz)enin yanın(ız) en aydınlık beyaz benim için...



Esen kalın...
4 Aralık 2013 Çarşamba 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (04.12.2013)


On metre ötedeki üst geçidi kullanmaya üşendiler, bu yüzden bariyerlerin üzerinden atlayıp esen rüzgar ve insanın içini titreten kuru soğuktan fazla etkilenmeden istedikleri yere gideceklerdi. Aslında her şey iki kafadardan öndekinin adımını öne atmasıyla başladı...
Boşluğa gelen sol ayağı burkuldu, bir an damarları kesilmiş gibi hissetti. mili saniyeler sonra da sağ diz kapağı buz gibi olan çelik bariyere takıldı. Ve on santimetre yükseklikten değil de sanki gökdelenden düşercesine soğuk çelikle buluştu. Asıl patlama, büyük olay o an gerçekleşti. O anda dizinin yan ve ön çapraz bağları saki tonlarca yükü kaldıramayan liftin çelik halatı ya da iskeleden ayrılmak isteyen gemiyi zoraki tutan ve sonunda kopan halat gibi atmıştı. O dizin içerisinde vals yaparcasına oradan oraya savrulmuştu.  
Bir an tutunacak dost arayan ve çılgınca çırpınan el sonunda arkadakine tutunmaya çalıştı. Derken onun da dengesinin bozulmasıyla arkadaki adam bariyerden sürtünerek yere düştü. Önce çenesi , dudağı, burnu ve son olarak da alnı buz tutmuş asfaltla buluştu. Ellerini hiçbir yere atamamış, dengesini sağlayamamıştı ve geriye acı içinde kıvranan iki kişi, az ötelerindeyse ikisi ön olmak üzere üç adet diş kırığı, çarpmanın etkisiyle koparılmış dil, patlayan dudaklarından ve fay hattı gibi açılan kaşından adeta 'Etna Yanardağı'nın lavları gibi boşanan hatta fışkıran, havanın etkisiyle de donan kan vardı..
3 Aralık 2013 Salı 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (03.12.2013)


Neredeyse tuğla kalınlığındaki kitaptan saatler sonra başını kaldırdı. Aslında o kadar kalın değildi kitabı, çok zaman da geçmiş değildi fakat öyle hissetmişti. Zamanla sarılığı artan ve sayfaları kalınlaşan, muhtemelen kuruyarak daha da kalınlaşan bir kitaptı, hepi topu 650 sayfa. Çok fazla zaman bulamıyordu okumaya fakat yarısındaydı ve yanındakine göre de epey yol kat etmişti. Artık çevirenler iyi iş çıkarmış olacak ki akıcıydı. Tıpkı arka kapakta yazdığı gibi 'Okudukça bağlanacak bağlandıkça okuyacaksınız.' Bir an olsun beynini, gözlerini dinlendirmek ve dışarıdan gelen garip müzik sesini dinlemekten kurtulmak için yerinden kalktı. Ve birkaç metre ilerideki pencerenin yanına gitti. Tam kapalı olmayan pencereyi fark eden rüzgar içeri girmeye niyetleniyordu o sıra... Ve tıpkı kapı önünde içeri alınmak için miyavlayan kedi gibi ses çıkıyordu. Tam olarak benzemese bile notaları uyuyor gibiydi, belki de biri bemol öteki diyezdi; lakin duygu aynı... yalvarmalı bir edaydı, kediye yaptığımı yaptım; pencereyi kapattım..
2 Aralık 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (02.12.2013)


Kor rengi bardağı vardı ellerinde, içinin titremesini bir an olsun dindirsin diye çay koymuştu ve limon; birkaç damla. Elinin her tarafıyla kavramak, belki içini olmasa da ellerini ısıtmak için de büyüktü bardağı...
Oturduğu sandalyeye ayaklarını koyanın sallaması dışında hareketsizdi. Beyni dahil hiçbir uzvu herhangi bir harekete yeltenmiyordu bile. Öylece oturduğu yerden gözünü ekranda kayan kameranın görüntüsüne sabitlemişti ve onunla birlikte oynuyordu gözleri; başı sabit... 66. Bölüm... Gelen arama -Barış... 
Hararetli bir konuşma içini ısıtmıştı. Ve ekranda yanan şöminenin dumanı gibiydi ağzından çıkan buhar. Tüm algıları kapalıydı neredeyse, bir de burnu vardı; hassastı. Dışarıdan, fosseptikten çıkan kokular, onun orada oturmasına mani oluyordu. Tırmalıyordu yavru kedinin ne olduğunu bilmediği cismi patisiyle evirip çevirmesi gibi. Fakat o koku biliyor olacak ki insanları, nerede olurlarsa olsunlar buluyor ve rahatsız etmeye çalışıyordu. Bunun için de yapması gereken içeri girip en müstesna köşeye oturmalıydı ve onu yaptı.. 'Zengin kalkışı' tabirine uygun olarak kalktı adam...
Böyleydi tüm gidişleri, hayatı öyle olmasa da.
30 Kasım 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (30.11.2013)


Çok yalanlar söyledim, insanları kandırdığımı onların bana inandığını zannettim. Fakat yanılan her zaman kendim oldum. Ne zaman fark ettim? 
-Aslında hiç umurumda değildi, hiçbir şey hiç kimse... Kendime baktım, yaptıklarım, yaşadıklarıma... memnun muydum, tabii ki o zaman bir şey olmuyordu, insanları kaybetmiyor neşemi de hiç mi hiç azaltmıyordum. Ufacık görülen yalanlarla herkesi etkiliyor sonrasında ardıma bakmadan gidebiliyordum. Umurumda mıydı?
-Tabii ki hayır, aklıma takılan kimse yoktu. Ne 'ne olduğumu' düşündüm ne de 'ne olacağımı' merak ettim. Kimseyi koyamadım ismimin yanına, bencil bir hayat sürmeyi istedim, ve o hayatı sahte gülüşlerle süsledim. Doğruluktan eser yoktu yaptıklarımda, hayat ve yaşadıklarımda. Ne oldu sonunda?
-Tıpkı konuşmalarım, gülüşlerim gibi sahte olan 'arkadaş'larımdan hiç kimse yoktu yanımda, yakınımda. Ne arayanım ne soranım ne de merak edenim vardı. Ne oldu?
-Bilmiyorum. Bir daha olur mu?
-Bilmiyorum. Pişman mıyım?
-İşte bunu da bilmiyorum... Bakmayın bana, salağa yatıyorum.
27 Kasım 2013 Çarşamba 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (27.11.2013)


Özgürlüklerin kısıtlandığı, kısmen yok edildiği yerlerde insana kalan tek şey umut-ümitlerdir. İlk önceleri kafasına takmasa da zamanla umudu olması için gayret gösterir. Bu belki eski bir sevgilidir belki bir tanıdık, çok yakın bir zamanlar yakın arkadaştır. Ahbaptır... 
Onların kendisine ulaşabilmesi uğruna yapamayacağı yoktur; mesela açık tutar telefonunu hem de 24 saat; her ne kadar çalmasa da. Boşluğunu bulduğunda onlara internet üzerinden ulaşmaya çalışır ama bir selam ama bir özlem...
Bir sebebini bulunur elbet insan, tıpkı sevdiğiyle konuşmaya bahanesi olan bir aşık gibi... Çok enteresan karşılanmaması onun umut filizlerini yeşertir, gönderilen bir teşekkür, memnuniyetini katlarken kederi, sıkıntısını azaltıcı oranda etkiler.
Umudu olmalı insanın, zaten hayatta hepimizin ayakta kalma sebebidir... 
Bu yüzdendir belki ayakta kalamayanların, yıkılanların sebebi; umutsuzluk..
26 Kasım 2013 Salı 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (26.11.2013)


İnsan gittiği her yere duygularını da götürdü, bunlardan en yoğunu da sevgisiydi. Ve onu ayakta tutan nefreti...
Bu yüzden insanoğlunun olduğu her yerde çatışmalar, ihtiraslar, şehvet ve savaşlar oldu. Ve bitmek bilmez gördüğü yeri parselleme-evirip çevirme arzusu, tıpkı bir kadının erkeği düzene sokma gayreti gibi... 
Savaşlar, kayıpları getirdi, olmasın, daha fazla artmasın diye de silahlanma, ordu, savaş makinaları gerekti. Bunları, önce tasarlamak sonra hayata geçirmek için yüksek teknoloji, beyin göçleri, ardından da çalışmak için beden göçleri; insan ticareti... 
Hırsın bitmediği, arzuların doyuma ulaşamadığı ve kanaatkarlığın yerini tamahkarlığın almasıyla daha çok insan, daha çok öldüren oldu. Daha çok kayıplar oldu ve bir şarkıda da dediği gibi '...Ahmak olmasaydı insan tüm zaferler dostça kazanılırdı...' 
Son olarak da olmasaydı insan, her yer/şey çok farklıydı..



25 Kasım 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (25.11.2013)


Dönüp de ardıma baktığımda, hani çok şey olmasa da hafızamda, insanlara yardımı özledim.. Anladığım kadarıyla. 
Kiminin derdine ortak olabilmeyi, kiminin aklına girmeyi... gece başlayıp sabahlara kadar sohbet etmeyi, kadim dostlarla hasbihâli, onları gülerken görebilmeyi... sırtını yaslamış uyurken o nefesini dinlemeyi varsa derdini çözebilmeyi... ağlarken (dayanamam ya) gözyaşlarını silebilmeyi, en ufak bir değişikliği, saçı, kokusu, ojesi.. fark edebilmeyi dışarı çıkarken kız-erkek sayısına riayeti, pikniklere geç gitmeyi, gitarla serenat etmeyi, şiir yazıp bestelemeyi, akrostişleri, sıcak tebessümleri, haklı kinleri, haksız sevgileri, çok sevgilileri, değer alıp vermeyi ve hatta canı vermeye yeltenmeyi, 'Acaba nerede şimdi?' diye merak etmeyi, akşam istasyonda beklemeyi, 'Ada Ekspresi'ni 'Maltepe'ye göndermeyi ve gelecek en yakın zamanı beklemeyi, içinde de sürekli 'Ya gelmezse' endişelerini özledim.. 
En çok da tırnakları frençli beyaz tenli bilekleri..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (25.11.2013)


Zaman zaman oturup dinlenmek istiyorum, dinlenirken de dillenmek.. Biraz olsun dizginlerden kurtulup dingin olabilmek.. 
Düşüncelerime kâfi gelmese de, kendimi anlatmama kifayet etmese de kâfiyesiz yazılar yazmak istiyorum; yazı çok özlüyorum.. 
Oturup bir masa etrafına boyu boyuma, huyu huyuma olmasa da kafa dengi birileriyle konuşmak istiyorum, dengesiz tavırlardansa hiç hoşlanmıyorum.. 
Aslında çok seviyorum sessizliği fakat kimsenin sedası olmayınca her şey hiç gibi, kalabalıkta da yapamıyorum gerçi; oysa alabalık yemek vardı şimdi.. 
Çok insan olmasın öyle; yeterli hala, dayı, teyze çocukları.. hani amca? O da 'baba' yarısı; yani çok gerek yok fazlalığa; geneli baş-ağrısı.. 
Ağrısıyla doğrusuyla sükunet istiyorum oysa hep sakatat bana hatırlattıkları, bir de sakıt biraz hepsinin akılları..
18 Kasım 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (18.11.2013)


On sekizinde sevdim seni; sıcak ve güneşli bir günde..
Bilerek belki de yanlışlıkla dokunduğunda ellerime,
Bir farklı hissettim 'pamuk' tenini..
Bir meltemdi konuşmaların,
Yakamozdu gözlerin, koya düşen..
Fırtına kopardı ağladığında,
Hiç kıyamam ya sana, 'Sus!' derdim içimden,
'Ne olur ağlama'
İçim erirdi dayanamazdım, her bakışında.
Dayanamazdım bakmaya, gözlerimi kaçırmaya çalışsam da..
Bir Eylül günü oldu son konuşmamız; sığdıramadık..
Ekim, Kasım..
Hiç bitmez sandın oysa yanıldın
Ya da seviyorduk fakat hatalıydık..
Ve Aralık..
Ve bir Kasım akşamında yazıyorum sana,
Titrerken soğukta, ayrılığın bilmem kaçıncı ayında..
Soğuktan tutamazken kalemi,
Donarken mürekkebi..
Söyleyemiyorum seni sevdiğimi
Ve şimdi sen yirmi ikindesin
Unuttum sanma; en derindesin,
Biliyor musun çıkma dışarı; orada çok iyisin..
16 Kasım 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (16.11.2013)


Alışamam der insan başlarda, çok da soğuk durur insanlara; etrafına. Kelime düşmez ağzından, bıçak da açamaz.. 
Yemek yiyemez, o kuru ekmeğe bakar sıcaksa ne ala, o da bir defa; ayda yılda. Elini süremez tabak-bıçaklara.. Kayar elinden yağdan-kirden. 
Aç kalır.. 
Bir-iki derken kantinden aldıkları da doyurmaz kendini. Tat alamaz hiçbir yemekten, en sevdiğine bile yüz çevirir, surat ekşitir; yiyemez kirden. Ne yapar eder, bir şekilde doyurur karnını fakat geçmez böyle günler, en fazla da iki haftadır bu hal.. 
Kimileri üç-beş günde alışır bu duruma.. 
Bir bakmışsın birkaç ay sonra en sevmediğini bile özler duruma gelir. Arayıp sormadıklarını bile arar durur. Bu karmaşayla birlikte burnunda tütenleri bile unutur. Çok uzun sürmez bu durumlar.. Çıktığında insan hemen olmasa da döner elbet kendine; herhalde.. 
15 Kasım 2013 Cuma 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (15.11.2013)


Aslında ilki, ikincisini kendisine yazdığım arkadaşla konuşurken, onun diğer telefonunu arayan arkadaşın ismini duyunca aklıma gelen, ikincisiyse, madem telefonla konuştuğum kişinin diğer telefonunu arayana yazdım  bir de konuştuğuma yazayım dediğim bir akrostiş(çik)ler hedelesi.. Duygusal değil, aşk-meşk de içermez, edebi-sanatsal mana ifade etmiyor da, daha birçok şey işte, neden yazdım ve şimdi neden paylaşıyorum onu geçtim de çok uzadı....

Ötekiler gibi değilsin; teksin,
Zihnimde, en güzel yerdesin,
Liyakatiminse fevkındesin.
Ebediyen kızsan da kıymetlisin,
Meğer seni ne çok sevmişim..

***

Duydum ki aramışsın, konuşurken Demet'i,
Eh dedim kalp işte çekiyor seni,
Madem akıldasın, neden konuşmayalım ki?
Elbet geçen zaman azaltsa da sohbetleri,
Tatlım! nasıl unuturum seni..
13 Kasım 2013 Çarşamba 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (13.11.2013)


Çok rahatım aslında, sen yokken yanımda. 
Hiçbir işime karışan yok, kıyafetimi düzelten, bana kendini sunan bir insan yok. 
Bağlı değilim kimseye, bağımlı değil.. 
Ne aklımda yer kaplayan biri var 
Ne zamanımı düşünmekle harcadığım kimsem.. 
Çok rahatım aslında..
Sen varken ne kadar sıkıntıya girdiğimi, yanında onlarca şekil aldığımı gittiğinde anladım ve 
İçerlemesem de biraz duygulandım.. 
Fakat çok kalmadın aklımda, tıpkı yanımda duramadığın gibi.. 
Oysa kaç yılımız geçti birlikte ama şimdi yoksun işte, kimse yok.. 
Koymuyor insanların olmaması da. 
Sen olmayınca eksikler çoğalıyor.. 
Çok rahatım aslında, 
Seninle kalabalık oluyordu, ses, gürültü..
Curcuna halidir alıp gidiyordu..
Hiç iyi değilim aslında, 
Sen yanımda olmayınca..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (13.11.2013)


Konserleri özledim, en çok da seni beklemeyi.. 
En sevdiğin şarkıda sana eşlik etmeyi ve 
Vedalaşırken bıraktığın buseyi.. 
Elim belinde elinin üzerinde şarkıların derinine inmeyi.. 
Seni kimseye göstermemek için sardım sarmaladım. 
Kimse görmesin diye gözlerimi senden ayırmadım. 
Teninin kokusu sinsin diye üzerime, daha çok sarıldım ve 
Ayrılmayı hiç düşünmedim, ve bitti şarkı, sen eve gittin.. 
Belki habersizdin ya da fazla önemsemedin, 
Necati işte yapar böyle dedin.
Kimse yaklaşmasın diye daha çok sarıldım sana, 
Bilmediğim tüm şarkıları seninle öğrendim.. 
O kadar kalabalığın içinde bir sendeydi aklım. 
O kadar insana aldırmadan, 
Kim ne söyler diye düşünmeden yalnız 
Seni söyledim, yalnız seni düşündüm, hissettim.. 
Bırakmak istemedim, kimseye de emanet edemedim.. 
Konserler bahaneydi, seninle olmayı özledim..
11 Kasım 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (11.11.2013)


Çok kalabalıktık, ne gündüzümüz belliydi ne gecemiz.. Kenetliydik birbirimize, su sızmazdı aramızdan,  karışmazdı kimse; fakat çok göz vardı üzerimizde. Ondandır ki kopmaya başladık birbirimizden; önce onlar gruplaştı sonra tekrar kaynaştı.. sonra gurur yaptı(k)m gereksiz bir meseleyi sızmaya başladı su aramızdan, sonra yedik -içtiklerimiz ayrıldı. 
Sonra tekrar kaynaştık, bu sefer yüz derece değildik Artık deniz seviyesinden uzaklaşmıştık, yükseldik; değişti hedeflerimiz hayallerimiz. Hiç kopamazdık derken arkadaşlarımızı kaynaştırdık ve aradan çekildik. Oysa içimizde biz hep 9 kişiydik, hep bir takılmasak da içimizde tektik, kendimizi, birbirimizi, haddimizi bilirdik. 
Ve severdik.. 
Ne kaldı şimdi geriye? Bambaşka bir yerdeydik..
10 Kasım 2013 Pazar 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (10.11.2013)


Bir an önce git, çok geç olmadan vakit.
Her şeyinle git,
Bırakma kendinden bir eser.
Bana seni hatırlatacak tüm anılarını da al git..
Hatıralarını bırakmadan git..
Bırak beni; düşünme sen ne olur git.
Gelmesin aklına bir şey benimle ilgili
Kurcalamadan saklı-gizlilerimi
Fazla dağıtmadan ortalığı her şeyinle git.
Haydi,
Bakmadan ardına,
Düşürmeden arkana,
Küfrettirmeden adına git.
Demeden sakın elveda,
Sarılmadan sıkıca,
Ellerimi tutmadan git.
Bırak beni kendimle, bir başıma
Ve sen düşünmeden çek-git.
Fazla düşündürmeden kendini,
Hatırlatmadan tebessümlerini,
Hıçkırıklarımla bırak da beni git.
Ne olur, ne olacak bundan sonra diye düşünmeden git.
Seviyorum seni,
İşte bu yüzden si*tir git..
9 Kasım 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 4 (09.11.2013)


Bir garip haldeyim ne arayıp soranım var ne de arayana cevaplarım..ne de sağlığımı soranlarım; oysa ben hastayım. Kapatın ışıkları, çekin perdeleri! Uyumak istiyorum; izin vermiyor baş ağrılarım, kurumuş dudaklarım, yok harekete mecalim.. 
Yatalak hastayım, suskunluktan kimi zaman susayamıyorum, tenimde birikmiş düşünce zerrecikleri kir tutmuşlar, kapanmış gözeneklerim, nefes alamıyorum; daralıyorum..
Ve her seferinde küçülen ciğerimi hissediyorum, fakat dayanamıyor kalbim; zırvalıyor, ağlıyor, sızlıyor..
Olmuyor, dayanamıyorum..
Yufka yürekliyim Allah'ım, ne yapsalar kızamıyorum, onlar çok kızsa da ben kıyamıyorum..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 3 (09.11.2013)


Bir içtima daha..
Yavaşça topluyor kalbim kanı
Bir sitemle pompalıyor
Yırtarcasına akıyor damarlarımdan
Ve damlıyor gözyaşlarım..
Bir, iki, üç.. derken boğuluyorum
Hıçkırıklar içinde çırpınıyorum..
Yok hiç elimden tutan,
İkisi de boş ve birbirlerine bakıyor
'Ben sana yeterim' dercesine
Fakat kifayet edemiyorlar
Uğraşıyor, çabalıyor bir türlü buluşamıyor..
Boşluğa, bir sağa bir sola sallanıyor
Sanki birbirlerini uğurluyorlar
Lakin her geçer zaman birbirlerinden uzaklaşıyorlar;
Bilmiyorlar
Bir ara daha da yavaşlıyor sallanmalar
Ve bir süre sonra durmalar
Artık sallanmak istemiyorlar
Ve bir son daha
Ne kadar yazmak istemese de kalem
Hareket ediyor; karalıyor..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (09.11.2013)


Olmuyor
Olduramıyorum 
Bir türlü yola koyamıyorum kendimi
Boşlukta yuvarlanıyorum sanki..
Gerçi düz gitsem de düşüyorum
Ulaşamıyorum bir türlü arzuladıklarıma,
Hayallerime
Kavuşamıyorum
Neler oluyor merak etmek bile
İstemiyorum
Her iki elimin arasına alışımda başımı
Düşünmek istiyorum
Yapamıyorum
Dedim ya iniyorum boşluktan aşağı,
Ne freni düşünüyorum ne de balatayı
Yok işte hiçbirinin bana karı
Bir çığ oluyorum bazen; yuvarlanıyorum
Önüme geleni katmak istiyorum
Gücüm yetmiyor
Zorlanıyorum
Diretiyorum, kimi zaman
Aşırı kuvvet uyguluyorum
Elim acıyor vuramıyorum;
Hemen
Yoruluyorum
Nefes alayım desem de izin vermiyor çam ağaçları
Vermiyorlar bir türlü temiz havayı
Elem, keder, ıstırap
Bana tek hatırlattıkları.
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (09.11.2013)


Düşünmek istemiyorum, her defasında yazmaya kalkışıyor bu sefer de yazamıyorum; düşünemiyorum. Konuşamıyorum..
Bıçak açmıyor ağzımı, kasaturayla zorluyorum. Kırılacak diye korkuyorum.. Çok fazla zorlanıyorum, düşmüyor elimden kalem, yapışmış sanki soğuktan. Çıkarmaya çalışsam da donmuş mürekkebi zorlamıyorum.
Hani dökülecek ya kelimeler dilimden hani akacak mürekkep durmaz ya kabında..
İzin veriyorum birine; konuşuyor. Öteki de yazıyor, ardından yenilen ben oluyorum. Olmak olmasa da çıkan ter-yaşlarım ıslatıyor kağıdı, neler var aklımda; okuyamıyorum.
Hani dağılan tespih tanesi gibi olmasa da dağıldıkça mürekkep, akıyor kanım; durduramıyorum..
8 Kasım 2013 Cuma 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (08.11.2013)


Bir hapis hayatındayım, beynim tutuklu;
Düşünemiyorum
Ne olacak, neler gelecek başıma?
Yok hiçbir fikrim
Kimi zaman dalsam da, gözlerimi kısıp baksam da etrafıma..
Hiçbir şey gelmiyor aklıma
Hiçbir şey yok hayatımda
Canlanan, içimde..
Kimi zaman salsam da kendimi boşluğa,
Uyanıyorum her defasında
Terimi silemeden, yorgunluktan, dalıyorum tekrar uykuya
Birazdan kaldıracaklar ne de olsa..
Olmuyor,
Yapamıyorum 
Ne kadar uğraşırsam uğraşayım
Yazamıyorum.. 
Eskisi gibi dökemiyorum içimi
Dolduramıyorum bile beynimi;
Toparlanamıyorum.. 
Zevk alamıyorum eskisi gibi nefretimi sunmakta
Neyim var neyim yok hepsiyle uğraşmaktan
Vakit yetiremiyorum
Ne olacak?
Bilmiyorum..
Bir mahpus hayatındayım, bedenim esarette;
Dayanamıyorum
3 Kasım 2013 Pazar 0 fikri olan

OŞA - Militer Travma

Not: Acımasız olamadım, düşündüklerimi de tam olarak aktaramadım. Sebep ise yan masamda oturan ailesine hep iyi haberler vermeye çalışan, yemekten, çarşaftan, görevinden, yaptıklarından, yaşadıklarından, çaydan, çorbadan bahseden, bağırıp duran çocuk..

Dipsiz bir kuyu diye tanımlar kimileri, bu çok karamsar bir bakıştır, oysa dışarısı ne kadar aydınlıktı. Kimine göre (böyle düşünen fazla olmasa da) eğlence yeri-samimi arkadaşlıklar mekanıdır; sonrası o arkadaşlığa bağlı kurulu ortaklıklar, kandırılmalar, üçkağıtlar, kansızlıklar.. Hemen hemen herkesin hayat maratonunda zorunlu durağıdır, tabi yurtdışında şurada burada zaman öldürmüşler, yıllardır ülkesine uğramayanlar için kolay; ülkeni, vatanı-milletini seviyorsan bas parayı gelir sonrası.. 

Bir zaman kaybıdır, bunun yanında da mali kayıp çoktur, ya kaybolan-tükenen hayatlar?
Ya tertemiz duygularla gencecik yaşında gelip de hayatını adım adım çürüten madde bağımlısı olup ayrılanlar, onların suçu neydi, onlar vatanı dışardan daha çok sevemez miydi; bulaşmadan elleri pisliğe, soğuk demir yığınlarına, karışmadan kire pasa..

Bir pit-stop yeridir yaşam rallisinin, ne kadar oyalanırsan, o havayı solursan o kadar kaybın vardır ya da bilinmez götürdüğü hayattan kaç katı. Belki her /erkek/ için yapılması gerekendir, aslında o kadar da gerekli olmayandır fakat erkekliğin ölçüldüğü alandır, insan hayatında yağmadır bir talandır.. 

Mecburidir der bazısı ama zorunlu değil der; 'Çünkü sen çağrılma yaşında okuyordun o yüzden bekledik' der, masum bir konuşmadır bu, aslında yalnız emrolunma üzerine yaşayan onlar yüzlerce kişinin kendini-beynini sindiren insanların savunma mekanizmalarının nasıl işlediğinin göstergesidir, yani aslolan o cümleler lafı güzaftır.. 

Hayatın-hayatta kalabilmenin bir başka olduğu çokça zaman da dünyada olunduğu şüphesinin arttığı, ve birçoklarının yaşamına son verdiği?.. (eğitim zayiatı?..)

*

Soğuk ve yüksek duvarlar insanı üşütüyor, hasta olmaktan korkuyor insan; çünkü yok bakanı, 'Göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor' diyen o koltukta oturan mı devletin bakanı?.. Revire gitse ağrıları, doğruları söylese inandırıcılığını kaybetmekten korkuyor insan. Sabrediyor acılara-sızılara göz yumuyor, kimse bir şey demesin diye elinden geleni yapıyor fakat onlar dahasını istiyor. Yüklendikçe yükleniyor, bir süre sonra bellek hata veriyor, bağlantı yavaşlıyor, baskı çoğalıyor.. 

Belki de sen sadece işini yap gerisine karışma düsturuna sahip onlarca kişi çalışmaktan bıkıyor, tükeniyor, istiflenen emirlerden ötürü dayanamıyor; kendine, çevresine küsüyor.. Onlarca kişi çalışkanlığını üretkenliğini kaybediyor, düşünemiyor, üretemiyor, kendini tüketiyor ve artan oranlı üretim-tüketim dengesizliği insanı açık vermeye zorluyor kendinden, hayatından, sevdikleri, sevmeyi arzuladıklarından..

Kirli yollarda, elleri cebinde yürüyerek aklındakileri bir kenara atmak, yere belki nefretle fırlatılmış plastik bardağı tekmelemek istese de, rüzgarda üzerine doğru gelen teneke kutuya gelişine vurmayı denese de iki adım öteden ya da beriden, her bir yerden emir geliyor 'Çıkar lan elini cebinden!' ve ikinci emir 'Al ulan onu yerden!'.. 

Dalamıyor da öyle uzaklara, en uzun dalması; uyku öncesi, onda da zaten yorgunluktan bitap düşen gözler dayanamayıp kısılıyor ve ardından kapanıyor.. Anlayacağın kısa süreli oluyor tüm dalgınlıkları, düşünmeye fırsatı olmuyor yorgunluktan.. Belki de alındı düşünme uzvu nizam karakolu tarafından.. 

Ardından emir geliyor, inletiyor ortalığı; 'İçtima! Geç sıraya, geç, geç lan sıraya!'

'Bağırtmayın ulan beni!' derken bile ağızdan tükürükler çıkarken, köpüren ağızdan çıkan nefretle karışık ses, o şiddet, desibel insana yeter, söyleneni yapmak için. Ne kötüdür ki insan öğrenmiştir otorite sesin şiddetinde ve hareketlerin acımasızlığındadır?..

Ürküten köpek havlamalarının insanı afallattığı bir yerdir o alan, açlıktan mıdır yaşananlara duyarlılığından mıdır bilinmez o havlamalar.. Onlar anlamaya en yakın tasmasız gezenlerdir belki de fakat anlamaya çalışmaz içinden geçerse artan yemekleri verir havlamalara bir an olsun ara verdirirler. Fakat bu sefer yemek yeme kavgası aynı beni ademin sırada öne geçme kavgası gibidir.. 

Saat üçtür belki dört buçuk, uykunun en şiddetli, havanınsa en kışkırtıcı olduğu zamandır. Havlamalar çoğalır, oysa bu kavga nedendir, niye bağırılır? Nöbet tutmak zaten eziyettir insana, amacı saptırılmıştır bir bakıma, ya da her neyse bitecek zaten koca iki saat sonra.. 

İçini titretir soğuk, kaç kat ve ne giydiğinin önemi yoktur, her katın arasına gizlenen bir soğuk vardır, yalıtımdır sıcak geçirmez, soğuğa duyarsız.. Halbuki gündüz ne sıcaktı hava, sahi sadece bize mi zıt rüzgar, yoksa.. Oysa içeri girmez sahilde gezerdik.. Gecenin ortalarında çok sevgililerimizi, sevdiklerimizi, arkadaşlarımızı evlerine bırakır eli cebinde dönerdik yalnız belki de bir yoldaşla, elimizin cebinde olmasına canı sıkılan olmazdı; aldırış etmezdi kimse, aldırmazdık biz de.. 

O saatlerde hiç üşümeden kilometrelerce yol giderdik, bir gün köprünün ayağında sabahlardık öteki gün Dolmabahçe'de içimizi ısıtan çayımızı yudumlardık; dışardan esen yele aldırmadan... Başka zaman Tophane'ye giderdik, yeri gelir yol kenarı tabelalarına dayardık sırtımızı uyuklardık; yoktu karıştığımız kimseye ne de bir kimse vardı işimize karışan, tekmelediğimiz bardaklara takılan..

Emrin verilmesi ve yapılması amacının güdülmesiyle birlikte öyle bir yerdeyim ki düşünmenin yerini ahmaklaşmanın aldığı bir yerdeyim. Ne konuşacak birim var, ne biriyle anlaşabiliyorum, on gün gidiyor telefonumun şarjı; akşamları kapatıyorum, azalmasın diye şarjı.. Bazen iki lafın belini kırmaya yelteniyorum, ah şu bel ağrısı.. çekemiyorum ne şınav ne barfiks, koşamıyorum da eskisi gibi, sahildeki gibi.. Sağ diz kapağım izin vermiyor yürümeme, ayakta, sırada durmama, revire gitmek istesem de doğruyu söyler de azar işitirim diye gitmiyorum; kopsa belki inanırlar; eğitim zayiatı, kendi canına kast, vücuduna zarar vermek..

Vatanı-milletini sevip sevmediği yaptığı/yapacağı bilmem kaç aylık mutlak itaat ilkelerine dayalı yaşam anlayışına dayalı bir ülkenin çocuklarıyız.. Oysa ne ödediğin vergi ne eğitim düzeyin önemli, manevi düşüncelerin de önemi yok hiçbir surette..

Tasmasız gezinebilme hürriyeti var bir de insanın arada, oysa yanılmışız ipimiz biraz gevşek bırakılmış o kadar.

Tutturmuşlar militarist kuvvetler 'Her Türk asker doğar' zırvası, kandırmışlar milyonlarca insanı, oysa önceden ne kadar çok severlermiş vatanı..

En önemlisi de bir bunalım ocağıdır, yaptığın ne olursa olsun, eğer üzerindeyse kamuflajın 'militer travma'nın davetine icabet ettin demektir.
13 Ekim 2013 Pazar 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (13.10.2013)


Palyaço gibi hissediyorum zaman zaman,
Güldürürken çevremi..
Bir başıma kaldığımda
Üzüldüğüm yalnızlığım geliyor aklıma.
Akıl hocası oluyorum bazen
Tüm bildiklerimi;
Neyim var neyim yok anlatıyorum insanlara,
Sorunları çözülebiliyorsa
Biraz olsun gözlerinin içi gülüyorsa
Ne mutlu bana..
Avuntularımsa
İyi gibi böyle olmak,
Yalnız kalmak diyorum
Kahrederken belki içimden,
Olsun en iyisi diyorum
Kimseyi, hiç kimseyi
Arayıp sormuyorum;
Soramıyorum..
28 Eylül 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (28.09.2013)


Parçalardan oluşur insan
Kimi olmazsa da olur 
Kimi yoksa da olmaz onsuz
Yalnız kaldığında insan,
Aklına hep eksik parçaları gelir
Kimi olmazsa devam eder hayat
Kimi olsa da farklı gelmez ona
Yalnız kaldığında düşünür insan
Eksik kaldıklarını, kimseye yetiremediklerini..
Bir düşündüğünde insan, aklına,
Onsuz olmayan, olmazsa olmayan parçası geliyorsa
Daha çok koyar
Ve daha çok gider yalnızlığa
Ve taşar sonunda
Kimi zaman kahreder..
Kimi zaman özlemle ansa da,
Eksiklik gitmez hiçbir zaman
Olması gereken de odur aslında
Onsuz olmayacağını düşündüğü anda ne kadar çok tutunabiliyorsa hayata
O kadar tamamlamıştır eksik parçasını
Ve bir gerçek şu da
Kimse yapamaz eksiklik varken bir yanında..
25 Temmuz 2013 Perşembe 0 fikri olan

O Şimdi Asker


   Çok kolay olmuyor kimi bilgileri elde edebilmek, hele belgelerleyse işin hepten yandın, hatta her şey için geçerlidir sıkıntının çekileceği, sonuçta nimetler külfete göredir. Devlet mesela, devlet baba, önceden her işin aksardı, işlemler yavaş giderdi, imzası ayrı kaşesi ayrı kontrolü, mührü, sırası, memurun küçük dağları oraya yerleştirmiş tavrı, tipi, tribi, ahvali... hepsi bir dertti işte...

   Dediler ki e-devlet olsun çevrimiçi insanlar işlerini halletsin, görevlerini öğrensin, görev dedik mesela askerlik hizmet yerini öğrensin, öğrensin tabi, ne de olsa bilgiye aç ve açık bir toplumuz. İyi tamam öğrensin öğrenmesine de öğrenebilsin ama... daha hızlı işlem için çevrimiçi oturum açarsın çok güzel, sonrasında tek tıkla ulaşırsın istediğin, aradığın bilgiye. Ne kolay iş! Deme keyfine halledebiliyorsan eğer...

   Öyle olmaz işte, senin bulunduğun yerde, sisteme giriş ayrı bir derttir senin için, ne kadar hızlı olsa da bağlantın istersen ‘Harran’lı Emine’ kadar özgürce bağlan nete oturmamışsa gereken taşlar bekler durursun ‘Harvard’lı Emily’ gibi... tabi şu da var sisteme giriş için şifre gerekir, gerçi hiçbir şifreleme sistemi ‘Kocaeli Üniversitesi’ninki kadar karmaşık, akılda kalması imkansız değildir, orası ayrı konu, değinmiyoruz hiç.

   Eğer sen altyapını hazırlamadan insanları geçirirsen çevrimiçi vatandaşlığa onlar bir merak girerler, sonuçta meraklı bir toplumuz, şifre edinirler ilk seferde ve ardından aktif olarak kullanacakları bir şey ile karşılaşmadıkları için insanlık halidir unutulur gider. Belki de o zamanlar için işimize yaramıyordu, aslında çok kullanışlıdır orası bilinmez, sonuçta bilmediğini söyleyebilen bir toplumuz. Kullanmadıktan sonra bilgi-şifre herhangi bir şey elbet unutuluyor. Tabi önlemini alsaydın, yazsaydın bir yere sen de unutmamak için, gibi sözler edip iştahını kapama, şevkini kapama insanın, orası ayrı konu. Asıl üzerinde durulması gereken günlük yaşamda kullanılamayan bir sisteme geçmek, her neyse ileri doğru elbet değişir, gelişir işler, daha da düzenli işler bunu isteriz.

   Bir de şu var unutmadan, unuttum ‘e-devlet kapısı’nın şifresini de kapıda kaldık ya la! Almadılar ne dediysem ne yaptıysam, adam da bulamadık bizi içeri sokacak, anahtarı da yok ki girelim. O zaman ikinci seçenek yani tek seçenek aslında en yakın Ptt’ye gidersin alırsın cezalı bir şekilde yani iki katı bedel ile yani 4,00TL gibi bir ücret ile yani sudan ucuz... bir an vay geri zekalı, şifresini unutmuş tribi yapar mı dedim memure hanım da öyle bir durum olmadı, nasıldı peki? 

   Yıllardır oturmanın vermiş olduğu, yer yer vücutta kullanılmayan yerlerde kaybolmanın, çok kullanılan bölgelerde nasırlaşmayla beraber çürümelerin oluştuğu ve bundan duyduğu acıyı gizleyip kendisini solitaire’in o güzelim akıcılığına kaptırmış bir hanımefendiydi, belki fayans diziyordur, bilemem günahını almayım. Hakkını da yememek lazım; demedi bir şey, al dedi, ver dedi 4,00 TL dedi, isim dedi, soy isim dedi, imza dedi ve bitti-gitti. Yine iyi bu ücret, ilk çıktığı zamanlar cezalı ücreti 10,00TL idi, o zaman unutmadık Allah’tan da sıkıntı olmadı, hem unutsan damga yiyorsun üstüne de yüksek ceza... Gerçi bir de şu vardı o zaman 1,00TL vermiştik, öyle hatırlıyorum. Anlaşılan o ki unutan pek fazla kişi olmadığı için şifrenin fiyatını artırmış, çok fazla dikkat çekmemek için de cezanın fiyatını 2 katına çıkarmışlar, ne de olsa herkes bir defaya mahsus olsa da alacak o şifreyi, o şifre alınacak, o kadar.

   Unutmayacaksın abi, neyi, ne neyi, işte unutma, doğum günü, evlilik, nişan, düğün, sünnet, unuttuğunda sana zarar verebilecek hiçbir şeyi unutma...

   Tabi bir heyecan olur insanın içinde önceden, daha ne zaman açıklanacağının duyurusunun yapıldığı zamanda bile hareketlenmeler, kalp atışlarında farklılaşma olabilir; doğaldır. Her insan gibi acaba neresi, acaba Doğu mu yoksa Batı mı olmadı Karadeniz, haydi Ege... mi derken sabah olmuş gün doğmuş, gözlerimde yaşlar... doymadım.

   Haydi, başlıyoruz içerde heyecan, az korku, hafif umut ve biraz iyi bir yer olduğuna dair ümit yer alarak girip şifreyi hallettik, zor kısım bitti, sağ olsunlar hızlılar bu konuda, çalışınca oluyor abim. Tabi hayatta ve Türkiye’mde şu ana kadar her şeyin bu kadar kolay olması şaşırtırken beni sorgulama sayfasını açmakla cebelleştiğimde teknik arıza sebebiyle cevap veremiyoruz yazısını görünce tamamdır, doğru yerdeyiz dedim. Bir şeylerin ters gitmesi gerekiyordu...

   Yenileme çalışmaları hız kesmeden, ardı arkası kesilmeyen dokunuşlarıyla tuşu parçalarcasına, ardı ardına gelirken aynı sonuçla karşılaşmak insanı ister istemez sinir etmekte, etmiştir illaki, dayanamıyoruz en ufak durumda dahi ver elini isyan, fakat öfkemi kontrol edebilmeyi öğrendim, kendime hâkim olabiliyorum...

   Neyse deyip bir kenara çekilerek ekranla bakışmalar devam ederken bir açığı yakalama umudu içte her zaman var olarak bir hamle daha yapıldığında bum! Devlet kapısı kapanmış, kapılar kapandı bak işte, yüreğim sıkıştı hüzünle, sevincim içimde buz oldu, kalakaldım öyle sessizce, her ne ise ne...

   Neyse ki öğrendik zor oldu, epey uğraştık fakat zafer bizimdir artık, Ege’den başlıyoruz ve ardından ver elini Trakya.

   Acemi birlik diyorlar, işte orası oluyor Manisa, 1 ay sonrasında ise Lüleburgaz. Oradan devam kaldığı yerden... Adres istersen az beklersin, göndereceğim ayrı olarak, bakarsın...

   Hemen şimdi havalara da girmek lazım şimdi, oraya buraya her yere görev yerini yazmak, askerlikle ilgili yazılar okumak, fotoğraflar bulmak... bir sürü iş var eylemeyin beni buralarda

   Konuştukça uzar gider, kestik... gelir belki devamı...