17 Eylül 2023 Pazar 0 fikri olan

O Kadar

O kadar alışmış ki sevgisizliğe 
İlgilendikçe eli ayağına dolanıyor
O kadar gevşek ki bağı gönlüyle 
Kimler arada mekik dokuyor 
O kadar alışmış ki hor görülmeye 
Hoş görüldükçe daha da itiyor

O kadar duygusal! ki hayatta 
Kalbinden ödünler veriyor
O kadar umarsız ki aslında
Kendini haklı sanıyor 

O kadar alışmış ki hissizliğe
Kendini tutkulu sanıyor 
O kadar etkisiz ki perdede
Kendini başrol sanıyor
O kadar alışmış ki tükenmeye 
Kendini tamam sanıyor

O kadar gömülmüş ki tasaya 
Kendini yaşıyor sanıyor 
O kadar sığ ki aslında
Kendini derin sanıyor
16 Eylül 2023 Cumartesi 0 fikri olan

Yok Olmak

Bir anda yok olmak, yoktan var olmanın gereğidir. Bu, varoluşun en önemli kaidesidir. Her kim ki kimde yok olduysa bunu varoluşsal sorgulamadan öte anlayışla kabul etmesi gerekir. Tok olunamayan yerde aç kalmaktansa yok olmak da her zaman yeğdir. Ruhun açlığı giderilemeyecek vaziyete gelmişse burada yapılması gereken bir başka kaynaktan beslenmek olabilir. Eğer ki gaye sırf doymaksa... Aç olan ruhun doyurulması da insana kalmış bir tercihtir. Ait olduğu yerde doyurulamayan ruh, bir başka bedende [can]lı olmaya çalıştıkça manevi yok oluş da kaçınılmaz olacaktır. 

Peki insan neye açtır? Kendinde olmayana açtır. Ölmeyecek kadar yemenin helale tahvil edildiği bir durumda ise ne ile beslendiğinin bir önemi var mıdır, pekala yoktur. 

Peki insan neyle doyacağını nereden bilir? Bilemez. Kesinlikle bilebileceği de bir şey değildir. Burada kişi, tadımın verdiği anlık yüksek haz ile -doyuma yakın- onun devamı için uğraşarak elde etmeye çalıştığı hazla arasındaki farkı anlaması, bu ikisini ayırt edebilmesi gerekir. Hatta ikisinin hiçbir uyuşur yanı yoktur. Her durum için genelleştirilebilir bir ifadedir bu. Devam eden devinimden alınan haz bir süre sonra sona erecektir. Zaman durunca da devinme yerini, dövünmeye bırakacaktır. Kişiden bağımsız olsa da kişiyle kaim olan bir dövünmedir ki bağrına yumruk ata ata, hıçkırığa boğula boğula olur her ne kadar hareketsiz kalınsa da. Soluk kesilir, kan çekilir, vücut soğur, hareket sona erince. Bu sona erme, yok olmanın başlangıcıdır. Yok olma ise bir süreç değildir. Bir andır ve o anda oluverir. Yok olduktan sonra yapılacak şey reenkarnasyondan öte bir başka varoluş olabilir.

Peki yok olan insan nasıl kendi başına var olabilir? Burada ne şekilde yok olacağını anlaması gerekir. Kendini yok etmektense değiştiremediği olguya yönelik algısını değiştirerek varoluşuna yönelebilir. Bu bir seçenektir evet. Yok oluş yasının tutulacağına daha tecrübeli bir varoluşun kutlanması erdemdir. Bedenin yok oluşu ise ruhun yokluğuna kanıt değildir. Ruh, cesetsiz daim olsa da beden ancak ruh ile kaimdir. Bu bir a priori bilgi midir? Evet, varlığıyla kendine kanıt olup deneye ihtiyaç duymayandır. Kısaca inançtır. Doyurulmayan ruh, her zaman ait olduğu bedene ıstırap vermeye devam edecektir. Sığ bahanelerle avutulmaya çalışılan bu keder, sebebi hiçbir zaman çözümlenemeyecek düzeyde bir karmaşıklık içerisinde var olarak kişinin beynini yemeye, dolayısıyla zihniyle beslenmeye devam eden bir ur olacaktır. Bu kargaşa halinden çıkılması imkânsızdır ancak ruh doyurulursa müstesna. 

Ruhunu besle! 
İyi bak, 
Gör[e]mesen de.
26 Ağustos 2023 Cumartesi 2 fikri olan

İyi Geceler Dilerim


Geç oldu farkındayım, kapıdan bir şey söyleyip gitmek istedim. Neden geldin ki? Sen çağırdın. Hayır hiç gelmedin aklıma. Silik zihnim, kırık kalbimden ışık sızıyor yalnızca. İlerlemeye çalışıyorum yolumu aydınlattıkça. Gideyim o zaman. Sen bilirsin. Pekala! Tamam haydi, söyle de git, öyle kalma kapıda. Ayazda kalmaya alışkınsın da durma öyle ayakta. Ne bileyim yer var mı ki ruhunda? Dolu, yer yok bir katremden başkasına. Peki fazla durmam bu defa. (Ayakkabılarını her zamanki yere, ikinci rafa koymak istedi, doluydu; kaldılar kapıda. Portmantoda bir başka ceket vardı; kaldı kucağında. Bulamadı pijamalarını; atılmışlar çöp kutusuna.) Bilirdim kışları gelirdin, seni yaşlarım mı getirdi? Sen çağırdın dedim ya. Peki, izin verme öğrenmeme sebebini. Hiddetlenmeden geçmesin bir günün, daha oturmadan üstüme gelmeye başladın. Nedir bu sitem, nedir seni bu kadar tahammülsüz kılan? Ben mi, ne oldu kendime yabancılaşmama şahit olmaya mı geldin bu defa? Sen oluyorsun dayandıkça yıllara. Kahkahaların mı çınlayacak salonun ortasında? Aldırmam, ne yaparsan yap şurada, yalnız başına. Kahve yok mu? Daha öncekini içtin mi ki? Kolombiya sevmiyorum, artık Robusta'ya alıştım, kekremsiliğimi acıyla dengeliyorum. Acının olgunlaştırdığını mı söyleyeceksin? Ne o acı bu acı ne de Robusta, Arabica'dan acı, yanmaz canın; biliyorum. Sen devam et, dinliyorum. Ben düşük kafeini tercih ediyorum. Ne oldu, görmeyeli kendine dikkat etmeye başlamışsın, haberim yok sanma, check-up da yaptırmışsın. Nasıldı tahlil sonuçların? Sanrısal bozukluklarından sıyrılmaya mı başladın? Ultrason göstermez, derinde senin kimseye anlatamadığın yaraların. Neyin iştahı ki bu bağlanıyorsun bu kadar hayata. Bak geldim buradayım işte. Demek kafein de olmuyor çare. Varlığını inkar edemem, yokluğunla iflah olmam. Ne diye geldin bilmiyorum, gitmeni bekliyorum. Çok değişmişsin, gerek yok beylik laflara. Duruşundan belli, kim kırbaçlıyor seni. Yok öyle bir şey, hür iradem; tutsaklık tercihimdi. Dur biraz sakin. Öfkelenme. Hayır, anlamıyor olmana şaşırıyorum. Sen şaşırır mıydın? Hani alışkındın her şeye. Nedir seni bu kadar kırılgan yapan, biliyorum sanırım sebebini. Çay iç, melisa; papatya da var içinde. Benim değil senin ihtiyacın var sakinleşmeye, hem dindirmez seni onlar, için bu kadar doluyken. Nedir seni kendinden uzaklaştıran. Ne sebep bu kadar kırılgan olmana? Biliyorum sanırım sebebini. İki oldu ne biliyorsan söyle de git, uyumak istiyorum. Hayır, ben geldiysem uyumak istemiyorsun, uyumayacağın için geldim; biliyorsun. Kapanan gözlerin değil, açılan kalbin. Kabuğundan sıyrılan, zincirlerinden boşanan, yıllardır var olmaya çalışan, sana rağmen var olan. Atmasına izin vermediğin, aç bıraktığın kalbin. Hazlara aç olmayan kalbin. Kalbimden sana ne. Sakin olmaya çalış, sus da biraz dinle. Saçmalıyorsun, bunları duymak istemiyorum. Duymak istemediklerini söyledim diye mi bu sinirin. Sinirli değilim. Evet değilsin, çok belli. Mücrim değilsen nedir titremenin sebebi. Hem de sıcak bir yaz gecesi, fonda da Aytaç'tan kanun resitali. Evet kışları gelirdin, nedir seni getiren, bekliyorum hala cevap vermeni. Dur daha var vakit. "Git, çok geç olmadan vakit". Ben varken yanında, kendin olmalısın, yok şairlere ihtiyacın. Beni getiren kendin olma isteğin. Aramaya var mı ki mecalim? Gerek yok, sonu olmayacaksa vazgeçişlerin. Bunu ikimiz de bilemeyiz. İkimiz? Hayır işte, ben veya sen ne fark eder? Fark etmeyeceğine inandıran nedir seni? Fark eder mi sen söyle sebebini. Cümle kurmayı unutmuşsun, kısa kesiyorsun her zamanki gibi. Hem mefhumu muhalefetin değil yeri. Yeni konuşmaya başladım, eski değil bu alışkanlığım. Ne güzeldi kendine ince, narin ve nazenin konuşmaların oysa. Uzaklaştın bir başkasına açıldıkça. Bir başkası değil. Özür dilerim, her şeyin değil mi? Gülmenin yeri değil, hem sen ne anlayacaksın ki? Evet ben anlamam, dinlemem, bilmem. Gelir, söyler ve giderim kış geceleri. Sen ne kadar anlattın ki kendini? Buna gerek var mı ki? Evet gerek yok, yeri de değil. Patavatsız bir giriş miydi? Hayır, buradaysan geldin ki tam vakti. Bilmiyorum belki erkendi, düşünmenin değil yeri. Yarın geç olacak bugün, gündüzden belliydi. Ne oldu, iyi haberin ardından kötü haber mi bekledin? Beklentide değilim, Ne olacaksa olabilir, her şeye baştan izin verdim. Yani? Ne yani, yanisi yok, mana arama ardında kelimelerin. Ne oldu, ne aldı yerini, derin cümlelerin? Mana arama dedikçe beni zorluyorsun. Ne oldu, sen zoru sevmez miydin? Ne oldu deyip durma, yok bir şey olduğu. Ne olabilir ki hayatta, ne şaşırtabilir gelmiyor olmandan başka. Özledin o zaman. Hayır mutluyum böyle. Mutlu musun, tanımlayabilecek kadar mı? Hayır hiçbir mana yüklemeden bir yaz gecesi serinliği var ruhumda. Hazırlıklısın, kaçıncı sayfası bu tekstin? Saçmalıyorsun, onu söylemiyorum. Sen en öz halimsin. Özün eni olmaz, neysem oyum; en öz olmaz. Düzelt beni, beğenme hiçbir kelimemi. Nedir peki beğeni? Kabul etmek söylediğimi. Sözlükten mi baktın, nedir bu konuşman kitapvari. Muhalifliğin her fikrime, nedir sebebi? Söyleyeceklerin bunlar olamaz, boşaltmıyorum heybemi. Sen bilirsin, zorla değiştiremem seni. Değişimi ben istemedim ki. Ben demezdin ne oldu, nedir seni bu kadar bencil kılan? Bencil mi, sıra mı geldi kendime; düzeltmeye çalışırken çevremi? Çok dağılıyorum, kafam kaldırmıyor artık seni. Dur, al bir yudum daha biraz daha sakinleştir bedenini. Kimler aldı ki seni, kalmıyorsun kendine? Kimin izi bedeninde? Yok bir şey, temiz bedenim düşüncelerim kadar. Ancak ne kadar temiz onlar? Kime göre kirliler, ne bilirsin ne zaman paklandılar? Göreceli değildir saf duygular. Gelmemeliydim. Evet. Gördüklerim karşısında bu kadar şaşıracağımı bilsem gelmezdim. Gelmemeliydin. Evet. Ne bu iyelik eki oyunu mu? Hayır sen kuruyorsun bunu. Susuz kalmış Julyet. Sıcaktı bugün ondandır belki. Buhar olmuştur suyu, tüm hayaller gibi. Hayallerin mi vardı? Hayır, onu da kim çıkardı? Ne bileyim. Bir şey bilmezsin. Bildiklerim bana söylediklerin. Sen neden anlamak istemezsin? Yıkmadıkça duvarını, ne görmemi beklersin? Yardım etmedikçe nasıl yıkmamı istersin? Yaklaştırmadıkça nasıl ulaşabilirim? Ruhu okşamayı hiç mi bilmezsin, sen tam bir bencilsin. Yine geldik aynı yere. Ne oldu gelir miyim durduk yere? Geç kaldım belki de. Evet geç kaldın gitmeye. Suyunu ver kızın, mamasını da unutayım deme. Sorumluluklarımı mı hatırlatıyorsun şimdi de? Hayır sen bunu da unutursun, uyarıyorum kötü olmasın diye. Güvercin yuva yapmış gördün mü balkona; buğday koy, yazıktır önüne. Hatırladın mı küçüktün hani, balkonda bir kutu içinde... Susar mısın! Hani bir yumru çıkmıştı gözünün üstünde. Sus diyorum! Hani çok yaşamaz demişti... Susmalısın. Beni susturamazsın; ne oldu, alışkındın travmalara. Hayır bugün sus, o başka. Tamam susuyorum, unuttum sanma! Hatırlatırım elbet daha sonra. Bu arada halatı da unutma, asılı kapının ardında . Ne oldu, tüm bunlardan sana ne? Çadırını da temizlemedin, kim girsin seninle içine. Git dedikçe kalmaya cümle arıyorsun. Bağlaç gibisin, herkesle ayrı yazılıyorsun. Bir nokta da olamıyorsun. Her zaman virgül koyuyorsun. Git artık, kalacak gibi bir de koltuğa kıvrılıyorsun. Beni kovamazsın, ben senim. Hayır sen, Masoud değilsin. Beni rahat ettirmelisin. Yine ben dedin; bencilsin. Bu mudur son sözlerin? Hayır daha vardı diyeceklerim. Bu gidişle ben daha çok gelirim. İstemem beni kendi halime bırakmayı öğrenmelisin. Yine ben dedin, sen alçak bir bencilsin. Ağır oldu son sözlerin. Hayır bunu sen istedin. 
İyi geceler dilerim.
10 Ağustos 2023 Perşembe 0 fikri olan

Beklerken

Beklerken uyudum seni
Geçti ömrüm
Kapandı gözüm
Beklerdendi hepsi

Beklerken üzdüm kendimi
Dokundu sözün
Bulandı midem
Beklerdendi hepsi

Kök saldım da
Meyve veremedim 
Beklerken seni

Çıkmak geldi içimden
Daldığım bir düştü
Yazmak geldi içimden
Gitmedi elim bir türlü

Seni beklerken
4 Ağustos 2023 Cuma 2 fikri olan

Sanki

Dokunamıyorum
Her uzanışımda kaçıyor gibisin
Yaklaştıkça ruhum
Ruhunu darlıyorum

Uğraşıyorum
Her zorlanışımda susuyor gibisin
Konuştukça dilim
Diline dolanıyorum

Yapamıyorum
Her pes edişimde gidiyor gibisin
Yaslandıkça içim
İçine batıyorum
1 Ağustos 2023 Salı 0 fikri olan

Boşa

Yabancıyım bu dünyaya,
Sevmelere, duygulara...
Cevap arardım sorulara,
Sorgular anladım ki boşa.

Hasretim hoş bir sadaya,
Seslere, bağrışlara...
Yalnızlıkta bulurdum deva,
Kaçışmalar anladım ki boşa.

Bendeyim bir damlaya,
Gönlüne, ruhuna…
Istırap derdim tutsaklığa,
Prangalar anladım ki değil boşa.

26 Temmuz 2023 Çarşamba 0 fikri olan

9876543210

Dokuzu on geçiyor, raks ederken kalemin,
Sekizerli gruplar halinde, uygun adım düşüncelerin.
Yediğin önünde, ardında muhabbet beslediğin,
Altından mı sandın göğüs kafesin.
Beş yirmide yazdın, nasıl hatırladın,
Dört duvar oldu da yatak hani çıkamadın.
Üç dileğin vardı, hangisini yardan sakladın,
İki geceden hangisiydi, Allah'a duaların. 
Birlikten doğardı güç, ya sen ne sandın,
Sıfırı tüketmedin, yeniden sulandın.
0 fikri olan

0123456789

Sıfırı tüketir gibiyim,
Bir şey var bu aralar.
İki gündür uykusuzum,
Üç gündür içimde bir his var.
Dört haziranda yaşar gibiyim,
Beş kardeş suratımda; hala izi var.
Altımda tabure, boynumda bir düğüm,
Yedim bitiremedim kendimi; ipe gidesim var.
Sekiz çizer ayağım, n'oluyor Allah'ım?
Dokuz canımı da yitirip göçesim var.
25 Temmuz 2023 Salı 0 fikri olan

Eriyorum

Eriyorum
Odun topluyorum narıma
Ne su oluyor alevler
Ne de balık var ortada

Üşüyorum
“Lambada titreyen alev” değilim
Geçmeyen bir ürperme
Donuyorum her gün dönümünde

Eziliyorum
Su taşıyorum değirmene
Un oluyor buğday
Ufalıyorum üzerimden geçtikçe

Susuyorum
Bir damlaya muhtaç gibi çöllerde 
Bıçak açmayan ağzım
Boğazımda düğümlenen kelimelerle

Biliyorum
Geçip gidecek bir serap bu
Nasıl yol alınırsa çöllerde
“Gidiyorum, gündüz gece”

Düşüyorum
Bir göz değil bu içinde olduğum
Gönül dağım
ın yamacındayım
Hakikate eriyorum
18 Temmuz 2023 Salı 0 fikri olan

Duvar

Rhodiapolis Antik Kenti - Antalya, Türkiye

Bıkkın. Yorgun. Ve durgun...

Çevrili her yanın, soğuk taş duvarlar... Ne kadar da güzel örülmüştü oysa. Yüzlerce yıla rağmen duruyor ayakta. Bir duvar kadar da mı olunmaz şu genç yaşta. Terler boşalıyor frizlerinden, kompozit başlığın kırık ve kaideler zor taşıyor bedenini. Asbest kaplısın, restorasyonuna çimento bulaşmış, kimyasal yüklü duyguların. Bütünlemen yarım kalmış, eksik parçan kayıp. Hiçbir yapay malzeme seni sen yapamamış. 

Sümerlerden beri çok şey değişmiş. Her şey tek heceyken ne gerek vardı ağdalı bir dile. Anlaşılıyor işte bir şekilde. Vakit geçtikçe kapanmış insanlar içine. Konuşmaz olunmuş, yazılanları okumak değil asıl mesele. Tüy bitmiş diller ağdalanmış, daha da geri çekilmişler vakit geçtikçe. Bıkkınlık insanlığın mazereti olmuş. Vakti zamanında ne kadar çok isterken istemez duruma gelmiş. İnsan bulunduğu noktaya kendi kendini getirmiş de kendi kendine geldiği yerden kendi başına çıkıp gidememiş. Kapalı kalmış sanki ardında kapıların. Kilitli diyerek açmaya da çalışmamış. Hep sanmış insan, oysa suizanmış onu boğan. Önyargılarmış ileri taşımayan. Ve kalıplarda tıkılı bırakan.

Miletoslu başlamış sorgulamaya, su ile başlamış varlığa mana katmaya. Sudan sebepler bulmuş insanlar daha sonra ayrılıklara, dargınlığa ve yorgunluğa. Oysa dönüyor kaç milyon yıldır dünya. Alışkanlığı mıdır onu yormayan; cayar mı yoksa ne diye döndüğünü anlasa insan. Septikler gibi şüphe mi duyar yoksa her şeyin varlığından. Mutlak'ı bulmak yoksa akılda, ne arar insan hatıralarda. Sırf düşünen bir canlı diye takılmış aklına esasen ne varsa. Kimi egosantrik olmuş kimisi de altruist daha sonra. Toplumsal oluşu boşuna, insan her şeye alışan mıdır sonuçta. Gazâlî, tutarsız demiş de koymuş nokta. 

Ertelemek başlangıçları ne kadar uzaklaştırır hayattan. Her bir adım atışın kaçışın mıdır aslından. Ve durgunluğa alışmışlığın, uzak kalmaya çalışışın çalkantılardan. Bir anda çakılı kalışın, hızla geçip gitmeye çalışırken kaosun ortasından. Ne fırtınalar kopar, dayanır mı buna hafızan. Bu dinginlik zor değil midir, ırak yaşamak kımıldamaktan. 

Ancak izin verince yıkılır duvarlar, bıktığın, tutmaktan. Yıkılmayasın.
Artmasın yükler, yorgunluğun, omzunda taşımaktan. Yıpranmayasın.
Geçsin bu keyifsizlik ve durgunluğun, bir taşla dağılacak olan. Kaçmayasın.
19 Mayıs 2023 Cuma 4 fikri olan

Sadâ

Sekiz sene kadar önce, Barbaros Bulvarı soldaki kafe. Kafepi değil de daha üstte. Hocam demişti, dershaneden, siz de seversiniz diye. Biz, bizi, birbirimiz kadar anlayacak kişileri tanıştırırdık sadece. Ve hemen sevdim seni de. Venüsüm akrep ya ondan mıdır ne. Gezegenlerin suçu, hem bundan bana ne. Lazanya geldi önümüze, gıdalar o kadar sağlıksız değildi o günlerde. Gerçi sevmiyordum, yiyemedim de. Yer gibi oldum seçtin diye. Sen değil de sebep, gıcığım sostaki domatese. Gri hırkam, Maryam ile almıştık Jaane, üstümde.

Beyaz gömleğin ucunu bağladığın, 
Siyah pantolon ve spor ayakkabın. 
Bilek üstüydü hatırladığım. 
Güzelliğinin gölgesinde kalacak özensiz makyajın 
Ve rimelin, ardında sevecen bakışların. 
Yumuk ellerin ve ışıltılı gözlerin, 
İnce belin ve esmer tenin... 
Ben, beyaz severim, [yalanı] hep söylerim. 
Belki kendimi daha iyi gizlerim, ne bileyim. 

Karaköy'ü hatırlıyor musun? 
Kahvemi içerken çayını yudumladın,
Yalnızlık düşkünü ben, sen ne doğaldın. 
Kurabiyeler nasıldı peki, "Taze canım, yeni yaptık" demişti. 
Ben seni beğendim de hani kurabiye de tazeydi. 
Serinledi hava hırkamı çıkarayım üşürüm, yok dedin kalsın. 
Sarılayım dedim o zaman ısınalım, unutmadan insanca yaşayalım.

Alfa’yı hatırlıyor musun?
Kırmızı koltuğun her kıyafetine uyumu,
Saçların sunrooftan savrulurdu. 
Ön koltuk kızı derdim, bir şey yapmasın da millet izlesin. 
Hayata dâhilliği, gerçekleşmesi, tanrıça gibi dileklerin.

Yazlığı hatırlıyor musun?
Sen, Ruvik ve Rojda,
Gazel de mi vardı, yok o daha sonra. 
Elif, Ruken, Naime, dur daha var onlara. 
Fatih de evlendi burada değildim, gidemedim ona da. 

Bisikleti hatırlıyor musun?
Yan site sokak arasında,
Kot şortun ve dans eden saçların rüzgarla.
Pazartesi havuzdan önce, merdivende,
Dudağın ne güzeldi, oğlum taktiği var dedin sen de. 
Yalnızdık gecelerde, 
Uyuduk ayrı katlar, kuytu köşede. 
Sen! ve yalnızlığa ortak ettim kendimi,  
Zaten uğurlamaya da gelemedim seni.
İki oldu bu akıllanmadım, unuttum önceki dersi, 
Unutmasam da gelemedim, beceremem veda etmeyi. 

Yazaraktır benim ayrılığım,
Konuşamayan bir korkağım.
Dayanamam, göremem de, 
Görmek istemem, damla gözlerde. 

Seni kırdım, 
Hatırlıyorum tespih olayı,
Unutmadım, Molla Aşkı terası.
Seni üzdüm, 
Biliyorum nikah kıyıldı,
Görmedim, ben değildim en yakını.

İki defaydı hüznüm, bir tane özrüm.
Böylelikle ikinci, bu son özrüm.
Belki başka zaman başka ülke,
Karşılaşırız elbet günün birinde.

Adaşım selam sana, 
Ben damladayım, hoş bir sadâ.
Biraz da buruk veda, 
Uğurla[ya]madım, sende Sadâ.
7 Mayıs 2023 Pazar 3 fikri olan

Katarsis 2

Face to Face
Yine bir kalabalık içindeyim,
Bilmiyorum ki ben biçare miyim?
Hatırlamıyorum ne yana baktığımı,
Görsem de -ne önemi var- aynalara ağladığımı.
Ne kadar doğru anlarsın beni,
Bundan emin miyim ki?
Nedir senin en büyük dileğin,
Hiç mi fark ettiğimi düşünmedin?

- Nasıl da yalnız kalmış
Ararken kendini, nasıl da uzaklaşmış
Geçmiş hepimize bir ders değil midir
Uzaktan eğitim hem ne kadar yeğdir
Kıyısından mı gerçekler öğrenilmelidir
Doğru kişi ne zaman gelecektir
Çaresiz bakışlar mı vardı ardında tebessümlerin
Ondan mıydı bu soğukluk ve edebin
Nasıl olursun damlalar süzülürken yanağından
Çare yok mudur kendini görmeye, başka aynadan
Doğruların ne önemi var, kendinden emin değilsen
Gerçekler bîhaber, içinde yalanları katletsen
Ne olur emekli idam mahkumunun dileği
Yaşayabilmek midir hür bir ağaç gibi

Uzlaşı mıdır kendimden çok arayışım,
Son değil hararetli tartışmadan galip ayrılışım.
Tadını çıkarmak içindir zamana yayışım,
Ben hep olmayacağına inanmışım.
Semaya mı döneyim görmek için gerçeği,
Tragedya kahramanı mıyım hem de ilâhi?
Ked-banusu muyum gönül saraylarının,
Hâneharâb mıyım, hayalimde altın varakların?
Denklik midir önemli olan, eşit olabilmek varken?
Yersiz midir ilerlemem, aklımda bir şey yokken?

- Vaz mı geçmek gerekir aradığını bulamazsan
Ne kadar sürer bulamayacağını bildiğin için aramaman
Kim hak eder seni, çıkarsan sürekli üste
 O an mıdır önemli olan her şeyden önce
Kem âlât ile ne kadar başarılı olunur
Altını mıknatıstan ne korur
Kemâlât gittiğin en uzun yol mudur
Soluklanmaya bir han, hiç yok mudur
İnanç -ruhuna- büyüdükçe dar mı gelir
Kendine reddiyelerin yerinde midir
Belirsizlik kadar -hiçbir şey- kötü değildir
Ha denk ha eşit muhtemel sonucu ne değiştirir
Bilerek ve isteyerek gitmişsin
Mahcup ve boynu bükük mü döneceksin

Değişebilmek midir içimden beni çeken?
Başladığım yeri sen hiç bilmiyorken.
Var mıdır çözdüğüm kördüğümlere bir çaren?
Sözler çok acımasızdır söylenirse eğitilmeden.
İnatla sürer miyim keyfimi gönlümce,
Acır mı yoksa son tüketim tarihinden önce?
Anla[ya]mayacağından bu kadar eminken,
Oysa kalmak mı istedim, başım dönüyorken?
Acımalı mıyım, daha merhametim varken,
Ayak mı uydurabilirim, yaşam tarzım farklıyken?
Kul hakkı mıdır, gönlüne girmek kimsenin?
Giriş ve gelişmelerimden bîhaber misin?

- Çok mu dolanıyorsun etrafından hayatın
Sen patika yollardan anlamaz mısın
Aynı şartlar altında çok vakit alacaksa
Başlangıcın ne önemi var, sonuçta kaybolacaksa
Karışmayacağından emin misin, çözdüm dediklerinin
Halatın sağlam mı, ne önemi var ilmeklerin
Asker arkadaşın olmasa da karşında
Yarala[ya]maz hiçbir söz kendini esasında
Ne önemi olabilir, sürülmüş keyfin
Ne de olsa bitmeyecek, geçemezsen dersin
Ne kadar acıkmış ruhun, nedir bu yargılar
Ne aradın da bulamadın, bu zamana kadar
Anlaşılması imkansız değil zihninin
Ne önemi var hangi yönden geldiğinin
Taş yüreklerde de filizlenmek mi istersin
Kayadan yeşeren kızılçamı da mı bilmezsin 
Mevlana boşa söylemiş değildir
"Kişinin değeri aradığı şeydir."
"Aradığın seni arayandır."
 Ümitler tükenmeden ruhunu uyandır
Korkmaz mısın yaşamaktan, kul hakkı yenmeden
Allah hakkın' vermiş, ne gelir elinden
Bir manası var bu arayışların
Vazgeçmiş olsan da bırakmaz duyguların  

Neden olma[z]sın?
- Olmaz deme
Ol istiyorum
- Olsun
0 fikri olan

Katarsis

Face to Face
Uyuşmuş sanki her yanım,
Kendi kendime iyi gelemeyeceğimi düşünmekten kendimi alamadım.
Çok mu uzun sürer toparlanabilmem,
Elzem midir tekrar silkelenmem?

- Yüklerinden kurtulmak mıdır düşüncen?
Kendine gelmenin tek yolu değildir silkelenmen
Bir başkası uzaklaştırırken seni kendinden
Kendin olabilmek midir hayatta gayen
Yükünü bilmeyenin kendine ne katkısı olabilir
Konuşmanın zül olduğu yerde düşünmek bir yük değil midir
Seni başka yerde olduran şey nedir
Kendini bulabilmek için illa bir kayıp mı gerekir

Kabul etmeli miyim hatalarımı?
Bilsem de isteyerek yaptığımı.
Kendimi ararken çaldığım kapılar, 
Beni kendime daha da yaklaştırmaz mı? 
Faydasız mıdır yaptığım yanlışlar?
Tek doğruyu getirir belki de yaşadığım hatalar. 
Çoktan seçmeli sınav mıdır hayat,
Hiç mi önemi yok anlattıklarımın, heyhat.

- Yakmaz mı canını?
Bilerek üstüne gittiklerinle kendini yargılamaların.
Hayat dediğin tecrübe arşividir
Ya hiç olmayacağını düşündüren durum nedir
Olunamayan durumuna düşmekten çekinmez misin
Sen hiç mi kahrolurken bir anda gülmedin
Nedir bu arayışların sebebi
Aradığın bulmuşken seni
Yanlışların götürdü doğruya seni
Ve daha çok yaklaştırdı her biri
Bu alelade bir doğru değil
Hele hatayla bulunan, hiç değil
Her yol çıkarır seni doğruya, yolundan puan almasan da
Yanlışta ilerlemek daha mi iyidir, yapıyorsan inatla
Biri kendini buldurur tüm çıplaklığıyla
Öteki biter zaten ileriki aşamada
Yok gereği oyalanmanın anlık hatalarla
Hem bilim de kazanmaz mı yanlışlandıkça
Ne kadar doğrudur o an ne hissettiğin
Bir gün farkına varmadıkça

Rağmenlerim var aklımda ve biriken endişelerim. 
Seni benden koparacak güçte keskin pençelerim. 
Varlığında hemfikir değilsem yok olmanı sağlar, berrak düşüncelerim,
Kendimden ne kadar taviz vermeliyim?
Söyle, nedir benim ederim,
Ben her şeyi nasıl öngörebilirim? 
Alçaklar mıdır kamburluk sebebim, 
Yoksa çok mu ağır, hayatta yüklendiklerim?

- İyi kilerin olmalı ve aklından silinen geçmişin
Nedir birey olarak seni sen yapan değerin
Uzak mı tutar davranışlarda ayrışmamız
Berbat bir randevu mudur zihinlerde buluşmamız
Ne kadar müdahil olunur, bir insanın düşüncesine
Ve sıkıştırıp kalıplara yüklemeye
Ne kadar sürer hayat, hep vererek kendinden
Ve tükenmez mi insan, kendini feda etmekten

Hiç düşünmez misin beni?
Rastlamış olmam kendini bilmezlere, ararken kendimi.
Farklı yapıların bilincinde olsam da,
Yaşadım, gördüm ben de birçok şeyi.
Yüklerim olmadan ben oluyorum,
Şimdi benliğimin tadına varıyorum.
Çok vakit aldım ömrümden, biliyorum
Hiç yaşlanmadım, olgunlaşıyorum.

- Ne kadar dışındasın kendinin?
Yoksa hep içinde mi saklı hislerin
Ne kadar ileri götürür seni bilmediklerin
Daha ne düşündürür, zamanı gelmişse sevilmenin
Güç olması mıdır ortaya çıkması gerçeklerin
Geç olsa da olmaz mı, çekilebilmek ise tek isteğin
Ya ne olur tamamen yanlış ise düşüncelerin
Yaralanma korkusu mudur, çekinmeye asıl sebebin
Ne umuyordun da boğuldum içinde düşlerin
Nasıl kaldırıyor bunca olanları zihnin
Uzağında mıdır sevgisine kendini feda ettiklerin
Beyhude midir barış uğrunda savaş verdiğin
Tek damla yoksa ne işe yarar, niçin yaratılmış gözlerin
Doldurulması tek gaye midir, sevmek için yaratılmış kalbin
Ne kadarı doğru, kaybederek kendini kararlar vermenin
Kaybolmaz benliğim, böyle çok daha kendindesin...

2 Mayıs 2023 Salı 0 fikri olan

Hüzün Bulutları

Neden çöküyorsunuz hüzün bulutları,
Zeus değilim, bilmiyor musunuz?
O fırlattı okunu, mağlup olan bendim.

Nereden çıktı şimdi bu savaş?

Neden gürlüyorsunuz hüzün bulutları,
Mecnun değilim, bilmiyor musunuz?
O damladı çölüme, çamur olan bendim.

Nereden çıktı şimdi bu uğraş?
30 Nisan 2023 Pazar 0 fikri olan

Lâedrî


Saklambaç oynar gibi, 
Ardındasın duvarların. 
Bitecekmiş gibi otuz üç, 
Otuz dört ve otuz beşi sayarsın. 

Aydınlığa ihtiyaç duyduğun anda mı karanlığa mahkumiyetini anladın

Düşünsen de değişeceğini her şeyin, 
Değişmeden dursun istersin. 
Tozu dumana katsan da, 
Sis bulutunda tutsaksın. 
Uçmuş çatın,
Tek damlayla sırılsıklamsın.

Gönül frenin mi çekili, 
Düşüncelerin mi bitik. 
Yüreğime mi bastın da 
Ancak bu kadar ilerledik. 

Ne yaptığının farkında [değil] gibisin, 
Ele veriyor seni çelişkili sözlerin. 
Yazarak ayrılık dilerdin, 
Sen uygun adımda giderdin. 

Ayıramazken şu an 
Hayal ile gerçeği, 
En çok özlediğin yerdesin: 
Lâedrî.
25 Nisan 2023 Salı 0 fikri olan

Gerçekler

Gerçekler ardı sıra kovalar. 
Yaşananlar, 
Pişmanlıklar.
Yaşayanlar 
Yaşadıkça 
Unutmayacaklar. 

Lekeler bedenimizde kaldılar.
Vurulanlar,
Sağ kalanlar.
Yaşayanlar 
Yaşattıkça
Unutulacaklar.
24 Ocak 2023 Salı 0 fikri olan

Korkarım 2

Tepki verilmeden kabul edilen cümlenin
Kimi sukutlar değildir ikrar sebebin. 
Gayret ederken uçmasına ürkek güvercinlerin
Tutsak olduğunu söylemesidir.
Duymak istemediklerin. 

Her şeyi yaşayarak öğrenirsin de neden kimse sobada elini yaksın istemezsin. 
Hiç mi ağrına gitmez sözleri, betonda yatan, uğruna gayret ettiklerinin. 
Nasır tutmasından mı korkarsın, sürekli aynı duvara çarpmakta ısrar edenlerin. 
Mükerrer hatanın tercih olduğunu da mı bilmez, kuyudan çıkarmak istersin. 

İlk bölüme nasıl geçtiğini çok iyi hatırlıyordu. "Change the world" değil kendisinden başlamalıydı harekete. Sokrat'a kulak vermeliydi bir kere. Oysa en zorunu atlamıştı; derdi, kendini bilmekten öte. Bu öğüdün tarihi eylül iki bin on üçtü. Demek on yılda bir güncelleniyordu. Umudun kırıldığı bir günün akşamüstüydü. Oysa ne doğruymuş kendini değiştirmeden herhangi bir şeyi değiştirmenin namümkünlüğü. 

Neden çevrendekiler hataya düşsün istemezsin. 
Kimsenin hatasını kabul etmeyişine mi bu sitemin.
Hata olarak algılanan davranışa mı yükselir yalnızca sesin. 

Hiç istemezdi son bölümü. Öyle olduğunu bilse de böyle olmayacağına olan inancını beslemek isterdi içinde. Suladığı kuru daldan filiz beklemek gibi de olsa gayret-i güzaftan öte bir talepti içindeki. Dünyaya yenilen bir kimse olmaktan ve bu sebeple ona kafa tutmaktan öte değişmek, içini değiştirmek istemezdi. Özenle sarıp sarmaladığı saflığını açığa çıkarıp da sıradanlaştırmak istemezdi. 

Endişeleridir harekete geçiren insanı,
Temeli duyarlı davranışların.
Vicdanıdır sebebi,
Serzenişlerin.
Kendinedir hakim olamayışları insanın,
Gayret-i merdane düşüncelerin.
Ne yapsa sonu,
Hüsran.
0 fikri olan

Korkarım

“Hayat üç bölümdür: Dünyayı değiştireceğini sandığın, dünyanın değişmeyeceğine inandığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun...”
J.P.Sartre
Korkarım, korkaklığın beni hayattan uzaklaştırmasından. 
Bir çocuk ağlar her gece yatağında. 
Ne zaman gözünü kapasa sesi çınlar kulağında. 

Yirmi beş otuzundan sonra gelen sana gerçekten içten mi gelir? 
Yoksa çıkarı mı içindir?
Gelen peki ne zaman gidecektir?

İkinci bölüme başladığının günü bugün: Yirmi dört ocak iki bin yirmi üç. Hüzünle karışık bir duygu durumu aslında bu. Bir benzerini on bir yaşında yaşayan rehber öğretmene şikayet edilmiş bir çocuk vardı. Kesin vakti bilinmez, eskidendi günü gününe yazdığı. Çok da iyi hatırlıyor, olmadığı bir gündü annesi. O gündü, bir milyon lira harçlıkla okula gittiği. Dörtte birini harcamış, beş yüz bin lirası kağıt para gözünde ve bozukluk cebindeydi kalan diğerleri. Müdür ve avenesiyle sınıfa girilmiş arama bahane, eliyle koyulmuş gibi kayıp bir milyon liranın harcanmayan dörtte üçü bulunmuştu. Sonrasında ders arası, anlık gafletle yapıldığının itirafa zorlanması vaktiydi. Büyüdükçe vakitler de çabuk geçerdi. Yedi sene sonrasıydı asıl gerçeği öğrendiği. O da basit bir sohbet sırasında çaya katık edilmekle belki de vicdan rahatsızlanmasıyla itiraf edilmişti. Yine basit bir günün basit bir zaman diliminde olmuştu, şikâyet eden kızın aslında onu sevmemesi sebebiyle böyle yaptığını işitişi. Bu akran zorbalığından öte bir şeydi. Deliye dönse de geçip gitmişti, sonrasında sessizlik seç[tiril]mişti. 

Yaşı on sekizdi. 
Asiydi. 
Sessiz kalamazdı. 
Zorlandı. 
Ses çıkarmadı. 
Bastırdı
Güzelim duyguları. 

Böyle böyle sessizlikte aramaya başladı sekîneti; susmaya daha sonra ahdetti. 

Ne kadar sızlar vicdanın? 
Oysa hepsi aynı bestelerin.
Ne önemi var güftenin?
Neyse hepsi aynı çaldıkların.