31 Aralık 2013 Salı 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (31.12.2013)


'Seni seviyorum sevgilim' çok eksiği olan bir cümle, ünlem, duygu... 
Aynı zamanda çok sıkılan bir söz kümesi: cümle. Sürekli kullanılması belki de beni bunu söyleyen ve işitmek isteyenlere düşman etti. Dilden dile dolaşması, belki de kucaktan kucağa, dilden dile, kulaktan kulağa vb. ikilemeleri çağrıştırdığı ve bunların da iyi şeyler olmaması sebebiyle hoşlanmıyorum bu üçlü 'S'den.. Belki de basitçe kurulmuş olması veya kişiliği, aşk-sevdayı yaşatmaya yetersizlerin kullanması, çıkarı peşinde koşanların isteğini elde etmede etkili olmasındandır gıcığım.. Kim bilir zamane aşkları, ihtiras ve şehvetten ibarettir ve bunu da anlatmanın en kolay cümlesidir sevgi gösterisi, söylemesi.. Hele bir de sonuna 'aşşkım' ekleyenler var ki ne kadar 'sulu' bir hayat diyorum..

Bilmem belki de ben;
Çoraklaşan kalbime bir damla arıyor, bulamayınca bulanlara sarıyorum..
29 Aralık 2013 Pazar 0 fikri olan

.............................NOT................................


Aslında insan, şu halde özlemeyi bile özler oluyor.
Bir haller oluyor, zaman zaman kendine de yabancılaşıyor, 'Kimim ben?' diyor, sorular cevapsız kalıyor.
Akıl tırmalayan ne varsa, ona gelince olanca hızıyla hareket ediyor, iç gıcıklıyor. 
Her ne ise yaşadıkları hatırlamakta zorluk çekiyor, yaşadığından bir hayattan endişeleniyor.
İnsanlarla eşyaları karıştırıp duruyor, hatırladığında kimin ne 'mal' olduğuna karar kılamıyor, hepsine aynı ismi veriyor. 
Doğruluğundan emin olamadığı kimseden emanet istemiyor, çok önce başı yanmıştı çayı şekersiz içiyor.
Sorularına cevap aramıyor, bilinmeyenlerin üzerinde duramıyor, kayıplarını irdelemiyor, kaybolanları takmıyor.
Kaybedenler kim, yenilgi isteyenler yüzünden mi galipler yoksa her zaman yenilmeyi isteyenler mi namağlup.
İnsanoğlu bilmiyor, bilmek istemiyor oysa neler oluyor, neler dönüyor, girdiği bir çarkta kendi enerjisini, kendini tüketiyor; bilmek istemiyor.
Bitmek bilmiyor.
Saklanmaya çalıştığı kara deliklerinde gözleri kararıyor, gitgide  sızlanmaya başlasa da geç oluyor.
Kana susayanlar ve bunun farkında olmayanlar yakıp yıkmaya devam ediyor, zaferlerinden övünç duyuyor, kaybettiklerini bilmiyor.
Her zaman kazanacağını düşünenler filozoflukta derece alıyor, başyapıtlar üretiyor; anca düşünüyor.
Birileri üşüyor, kimi akıllara sinekler üşüşüyor, beyinleri garip yaratıklar kemiriyor, bir zamanların yeşilliklerinde şimdi bataklıklar yer alıyor.  
Dinledikleriyle duydukları arasındaki farkı da ayırt edemiyor, aradıkları ve ulaşabildikleri her zaman farklı; bilmiyor. 
İstedikleri ile elde ettikleri her zaman farklı, tıpkı yanındakilerle unuttukları gibi fakat o bunu bilmiyor. 
Belki de biliyor bilmezlikten geliyor; mutlu olmayı deniyor; boşa kürek çekiyor, milim yol alamıyor; yerin dibine giriyor. 
Son günleri diyerek kimselere takılmadan geçsin istiyor, istemekle yetmiyor ayağı sürekli iplere takılıyor, düşe kalka yol almaya devam ediyor.
Dizleri kanıyor, artık ayağa kalkmak, dik durmak tek emeli fakat bu uğurda neler kaybetti; bilmiyor ki. 
Dedim ya her zaman istenilen elde edilemiyor bu yüzden insan her zaman mutlu olamıyor. 
Denedikçe yanılıyor, yanıldıkça zorluyor ve zorla hiçbir şey olmuyor, lafla hiçbir gemi hareket etmiyor. 
Balık aklının kıymetini bilmiyor, sürekli unutuyor; unutanları kimse hele 'mef'ul'ler hiç affetmiyor.
Affetmek sevgiden geliyor, gelen her zaman gideni aratıyor, aramayan her zaman unutan oluyor . 
Bir sınavdır diyerek hayata devam edenler kazanıyor, pes edenler zaten kaybettiler, öldüler; kendileri de bilmiyor. 
Unutanlar ise farkında değiller fakat unutmalarına sebep kendileri değiller, ruhun cesetten önce irtibatını kesmesidir ilişkileri bitiren yani hiçbir zaman tek taraflı değildir unutmak. 
Aklın aklı ermese de, ten o inceliğine rağmen hissetmese de ruhumuz her bir şeyi, hepsini biliyor. 
Karşı koymak imkansızlaşıyor sanıyor insan karşıdakine, göz görmeyince, karşısında onu göremeyince hemen elden gidiyor. 
Hiçbir değer hak etmediği yerde bitmiyor her bir son yeni değerler getiriyor; kimse hak ettiği yerde bulunmuyor. 
Ve bilmediğimiz bir şey, insanlar çok çabuk aldanıyor, zaman geçiyor, hayat bitiyor.
Kimler kaldı ki akıllarda kimse gitmek istemiyor



0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (29.12.2013)


Her 'son'dan sonra 'sana' başlıyorum. 'Sen' derken özel değil; herhangi biri işte: beyaz ten, ince bilekli. Dedim ya herhangi biri..
Üç-beş satırdan sonra aklım kayıyor sana, devam edemiyorum..
Heyecanlanırken de titriyor ellerim. Senin diklendiğin kadar ayakta duramıyor kalbim; fakat tüylerim..
Bir ses bekliyor..
Hayır çığlık, hele bir de varsa karanlık, ve ah işte yoksa -ne güzel- kalabalık, biraz da ortalık dağınık, yeni kalktım ya ondan yatağım ılık, baktığımda ardıma hep aynı işte dağlık, kimi yerlerse taşlık, aklımda senin son halin; utandırıyor üryanlık, suç bende değil; asıl sende saflık, hem bu ne rahatlık, bende de vardı dalgınlık, biz böyle ayrılmamalıydık, az biraz ada ağladık, fakat artık rahattık, yeri geldiğinde de suçluya bağladık, birbirimize bağlanamadık ya da öyle sandık...
Ayrılık dedim ya işte 'son'a gelince yine 'sana' bağlandık..
Rahatım ben 'iyilik-sağlık.'
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (29.12.2013)


Bugün mutluyum, yarını bilemem; neyim..
Bir pazar yetiyor neşelenmeme; az ile yetinenlerdenim.. 
Bugün üşümüyorum, donsa da parmak uçlarım kalp sıcaklığımı hissedebiliyorum. 
Bir kıvılcımla 'Roma'yı yakabilenlerdenim; müstesna gemilerim..
Bugün alınganım, ne olursam olayım kendimi ona programlayayım. Fakat olmuyor çabuk sıkılganım. 
Birazcık da olsa arpa tanesi kadar yol almaya çalışanlardanım.
Bugün elim cebimde, kulaklık var kulağımda ve paltom sırtımda. Ne var aklıma gelen diye düşünüyorum..
'Bir taraftan da yürüyorum.' Nereye gidiyorum?
'Manasızlık var gözlerimde' eskisi gibi bakıyor muyum?
Bir şarkı var dilimde 'Eskisi gibi değilim...' 
'Çok değiştim' derken 'Hadi oradan lan' diye söz kesiyorum.
Lafımı esirgiyor, bir şey demiyorum..
Saklanıyorum fakat ne yapacağımı bilmiyorum, elimde kalem dayanamıyorum..
Burnumda o koku nefes alamıyorum..
25 Aralık 2013 Çarşamba 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (25.12.2013)


Bir saç ki ne uzun! bitimi bel gamzesi ve bir o kadar da düz, ipek gömlek sanki. 
Bir ten, o kadar pürüzsüz ki cam gibi; HD yayın sanki. 
Kaşları rastıklı sanki gözleri de çok belli; rimelli. 
Burnu küçük ama ucu kalkık; kaydırak gibi. 
Kulakları çıkıntı-girintisi ayrı bir özenli. 
Gözleri çekik, ne siyah ne kahverengi, gözbebeğinin etrafıysa bembeyaz; kar gibi. 
Dudakları dolgun, yüzü sanmayın ki solgun. 
Kara kuru da değil; zayıf, biraz da etli kemikli.
Elleri o kadar yumuşak ki pamuk sanki.
Konuşması o kadar tatlı ki bal sanki.
Parmakları kalem, rakı beyaz tırnakları frençli. 
Özenle dizilen dişleri koynundaki inci gibi. 
Davetkar sesli ama başkasını itici. 
O kadar beyazdı ki parlıyor; kedi gözü gibi.
Bir özenle yoğrulmuş ki altın oran sahibi.
Bir güzel kokuyor ki kıyıp da giyemem; yeni yıkanmış sanki. 
Ve yok vücudunda hiçbir lekesi, izi, kiri...
'Rem'de böyle melekle uğraşırken aniden bir ses geldi: 
-'Saat 07:00, kalk Necati abi!'
23 Aralık 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (23.12.2013)


Ufak şeylerle mutlu olmaya çalışıyor insan, kendini ödüllendirmenin keyfini sürüyor. Bu, kimi zaman sürekli görev yerinde bulunmaktan oluşan can sıkıntısı-uykuyu gidermek içindir kimi zaman rüzgarın üşüttüğü bir ten, insanın içinin ısınması içindir. Yemeklerden sonra olmazsa olmazıdır, olmazsa uyku bastırır, aklı karışır..
İçtima öncesi de akılda bulunur elbet, beş dakika yeterlidir ısınmak için, ee bir de arkadaşları varsa yanında deme keyfine. Rüzgar, fırtına, tipi... etkilemez o anda hiçbiri. Çıkan buhar mutlu eder, arınır ve ısınır onunla. Normal hayatında pek aramasa da, onun yerine ikameleri kullansa da özgürlüklerin kısıtlandığı şu mekan ve zamanda -tek- avuntusu olur...
Çevresine duyduğu yakınlığı bir cümleyle gösterir: 'Çay içek!'
20 Aralık 2013 Cuma 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (20.12.2013)


İnsanın içini titreten bir soğuk vardı gölgede, açığa, güneşe çıkıldığındaysa yakıcı bir güneş şaşırtıyordu. Elleri cebinde, parkesinde ilerlerken bir yandan da kenarları yağmur suyu dolmuş parke taşlarında yürümeye -aslında- dengesini kurmaya çalışıyordu. Ve gereğinden fazla bir kalabalık gördü, şaşkınlık duysa da içeriye, yemekhaneye göz atmak istedi. Karnı aç olmasa da birkaç lokma -ne bulduysa- yiyecekti...
İki ses duydu: biri davet ederken öteki ukalalıkla , çok bilmiş edasıyla zanınca espri yaparken yüzündeki pis gülümseme ele veriyordu içinden geçeni.. 
İlki gülerken ve çağırırken yanına onun konuşmasına fırsat vermeden kendini-aslını belli eden hani çok sevmem ya dedikoduyu diğerlerinin dediği kadar olan pisliğiyle insanın sinirini bozan konuşmasını, sonuna espri(?) katarak devam ettirdi..
Elleri cebinde, parkesinde geldiği doğrultuda parke taşlarının kenarında biriken suları hışımla sıçratarak gitti..
19 Aralık 2013 Perşembe 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (19.12.2013)


Gözleri ağrıyordu, bu kadar basitti fakat sebebini bir türlü bulamamıştı. Kendini birkaç aydır -aşırı- kitap okumaya vermiş, içinde bulunduğu içtimai hayattan bir nebze olsun uzak durmaya çalışıyordu. Belki de fazla zorluyordu kendini. ama ne olursa olsun kendisi gibi olmayan insanlardan uzak durmak onu dinlendiriyor, ruhen-bedenen rahatlığa karışıyordu, kitap bahane...
Bu kadar okumak ne kazandırıyordu, oysa okumasa neler kaybedecekti, kendisinden çok fazla ödün vereceği bir ortama girecek, hayatı boyunca aklından çıkaramayacağı, belki bir kara leke gibi defterinde yer alacak anları olacaktı. 
Okumak onu dinlendiriyordu...
Uykusu geldiğinde çay içiyor kor rengi bardağıyla olmadı sevenleri -merak edenleri- ile hasbihal ediyor kendine geliyordu.
Ve şu da var: 40 gün sonrasını hayal ediyor, kendisi için mutluluk diliyordu hayattan..
14 Aralık 2013 Cumartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu 2 (14.12.2013)


Büyüdük.
Değişti düşünceler, sonra bulunduğumuz çevreler.
Hani geçti ya zaman karşı koyamadık; biz de değiştik.
Hani gençti ya insan oturamazdık; ayakta kaldık.
Telaş aldı her birimizi...
Kimi iş kovaladı, güç aradı,
Kimi evlendi, yerinde duramadı.
Çoğuysa bi'baltaya sap olamadı; iyi ki de olmadı.
Biz sap olacak odunlar değildik,
Neşemizi sevincimizi bir anda yitiremezdik.
Fakat bir zaman sonra da özlemimizi yitirdik; eyvah dedik.
Kendimizi boşa kahrettik, biraz da kederlendik.
Geçmişe, hayatımıza, yaptıklarımıza -bilmem neden- bakmak istemedik.
Oysa hiçbir şeyden de pişman değildik.
Çünkü büyüdük.
Değişince fikirler, çevreler...
Değiştik sandık; yanıldık.
Kendimiz olamadık, hiyerarşiye boyun eğemedik; en sevdiklerimizden olduk.
Yine kendimiz ettik yine kendimiz bulduk.
Herkes dişlisi olacak bir çark aradı, akraba, eş, dost...
Onu bunu kovaladı.
Ve büyüdük.
Hayat şimdi başladı...
Geçen zaman koca bir aldatmacaydı.
Büyüdük sandık diye bir başımıza kaldık..
0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (14.12.2013)


Çok sayılmasa da küçüktük, biraz da tecrübesiz... Yeni bir dünyaydı bulunduğumuz; her şeyin serbest olduğu: konuşmanın, düşünebilmenin, hal-hareketlerin... Suya sabuna dokunur bir kesimdi bulunanlar. Her bir şeyde benim de payım olsun düşüncesi vardı insanlarında. Ve tanışmalar başladı, ilk günden eve davetler, numaralar... Bir sahil gezmesi olurdu ilk durak, sonrası ver elini nargileci. Abur-cuburda ortak karar pizzacı, sahi neden bu kadar ucuzdu dönerci... 
Sonrası yakınlaşmalar, çaylar, pastalar ve artan ayrılıklar. Sonra tekrar birleşmeler daha da hızlanmalar, gitmeler.. ve gelmeler. Sonra tekrar birleşmeler. Ve sonu bekleyen 'helak'ler, endişeler... Yere batsın tecrübeler, birbirine yüz çevirmeler, geçmişe duyulan özlemler, fasıl boyu sohbetler, gece gezmeler, kendinden de bağımsız hür fikirler... 
Duysa el alem ne der? 
-En fazla olacağı terk-i diyar başka memleketler, fakat orası da yetemez, kesmez bizi hiçbir yer..
8 Aralık 2013 Pazar 0 fikri olan

Gizli Numara - Cevaplı Arama

Telefon sapıklığı var; meşhur.. Her insanın karşılaştığı, bir ara da bana dadanmıştı küfür dinleyip kapatıyordu, zevkliydi zannedersem yaptığı. Belki de evi kontrol eden bir hırsızdı veya bir sevilen belki de seri katil. Yok artık nerede yaşıyoruz.

Dün de aklımdan böyle bir dengesizlik, kendini bilmezlik geçti. Aklıma ahizeye nefes üflemeler, garip sesler çıkarma falan geldi fakat benimki biraz özlemden olacak 13 arama, 12 kişiyle de 2'şer saniyelik görüşmeler yaptım. Aslında yetti de seslerini duymak ve iyi olduklarını bilmek.. Adam gibi de arayabilirdim; fakat öyle olunca klasik olurdu; farklı olunmalıydı. Farklı olunca da işte akılda hedele hödele...

Zaman sıkıntınız yok, bugün pazar; evdesiniz belki de çarşı-pazardasınız, belki bir kişi meşguldür o da 5. aramanın yapıldığı kişi; seni mazur görebilirim kardeşim. 4. kişi de birisiyle olabilir şuan, 1-2. kişinin de o kadar zamanı yoktur, 8. kişinin yanında eşi olabilir, 11. kişi mutlu bir hafta sonundadır ve dershanede, 13. kişi ise askerde (ah garibim), 6. kişi iş kovalıyor yok ihtimalin en büyüğüyle; yatıyor, 9. kişi ev gezmesindedir olmadı abisiyle birlikte, 12. kişi maçta olabilir, 10. kişi ders çalışıyor olabilir, 3. kişi sevgilisiyle İstanbul'da geziniyordur, 7. kişi evde yatıyordur...

Anlayacağınız herkesin bir bahanesi olabilir okumamak için; saygıyla karşılar küfrü basarım;

Boşuna mı yazdım bunları?
-Evet, boşuna.. Yeter bu kadar laga luga..

Şimdi o 2'şer saniyeden aklımda kalanlar, onların bana hatırlattıkları geliyor..

1. Arama: D.K. - 07.12.13 - 21:37

Arama düşmedi, büyük ihtimalle ve sapıklık yapan çok olacak ki gizli numaralara kapanmış hat. Bu yüzden şirket telefonunu arıyorum.

2. Arama: D.K(iş) - 07.12.13 - 21:39

En çok akılda kalan veya en çok paylaşımlar yaşanmış kişi ya da akıldan çıkmayan, olmadı çok samimi olunan, benzer duygular yaşanan... Örnekler çoğaltılabilir. 

'Efendim..' sesinde bir tatlılık vardı, her zamanki insanı cezbeden bir ses tonuydu ve merak da vardı.. Aslında şöyleydi ilk aramada telefon titreşimde olmuş olabilir geç açıldı o yüzden ses geç alındı ve bir kere daha arandı. Bir de şu vardı: değişiklik yok tonda her zamanki işte.. davetkar, kışkırtıcı falan filan. Bir de arka fonda müzik sesi vardı, cumartesi akşamını evde olmak yerine dışarda kahve içerek geçirmeyi denemiş olabilirdi. Öyle olmasa bile evdedir fakat hafta sonunu evde geçirdiği görülmemiştir çok da fazla. Her neyse bu kadardı alınan duygular.

3. Arama: D.K. - 07.12.13 - 21:40

Bir zamanların ev arkadaşı, kan kardeşi, tripkolik birisi.. O da en çok arananlardandır aslında; unutulmayanlardan.

'Efendim..' sesi hala atılmakta olan bir tribi gösteriyordu.. Olimpiyatlarda dünya rekoru kıracak bir derece gösterebilecek müthişlikte atış.. Şaka bir yana o sıralar sevgiliyle arada tartışma olabilirdi, belki de ondandır. Aslında bunların hiçbiri değil. O'nu tanıyorum, her zamanki konuşması, biraz genişleterek az biraz da uzatarak konuşma şekli. Yani bizim her zamanki işte. O'nun sesi de özlenenler arasındaydı, uzun zamandır konuşulmayanlardandı, iki saniye yetmese de iyi olması sevindirdi..

4. Arama: Ö.U. - 07.12.13 - 21:42

Ruh eşi desem çok dikkat çeker. Akrostiş-şarkı-beste-gitar desem hatta bunların her birini ayrı ayrı düşünsem yazsam o da belli edici olur. O yüzden fazla açıklama yapmıyorum ne yazsam her birinde ilgi kayıyor..

'Efendim..' sesinde bir tokluk vardı, yemekte miydi yeni mi yemişti bilmiyorum fakat toktu sesi, oturmuştu.. Konuşana, 25 yaşın verdiği bir kadınlık hissi uyandıran akıllarda haşin, yaman bir insanı andıran, andırmakla kalmayıp bilakis öyle olan bir sesti.. Bir durgunluk da vardı, yerine oturmuşluk, çok konuşmazlık.. Stres de algılandı o iki saniyede, işe girmişliğin, omzunda sevgili-iş-ev... yükünü taşımanın verdiği yorgunluk. Belki bunlar yoktu sadece o doygun sesten anladığım buydu..

5. Arama: M.K. - 07.12.13 - 21:45

Uzun yılları birlikte, aynı yerde geçirmiş bir arkadaşım, aile dostum, ahbabım.. Epey zamandır görüşmüyorduk, sesinden anlarım diyordum nasıl olduğunu. Fakat gerek kalmadı.

'Efendim..' sesini duyamadım; meşgule aldı. Buradan da anlaşıldığı üzere bizim saf oğlan her zamanki meşgalesinde. O saatte ve hafta sonu olmasına rağmen telefonu açacak zamanı olmaması bana bir ara 'Acaba o bankayı üzerine mi yaptılar?' sorusunu getirtti. Sesini duymaya gerek kalmadı; meşguldü bizim oğlan, heri..

6. Arama: B.K. - 07.12.13 - 21:46

İşte sıkıntılı bir kişi, işini bilirkişi.. Nice zaman önce sabahlara kadar konuştuğum, muhabbetin beliyle yetinmeyim ağzını, burnunu kırdığımız kardeşim, alt komşum, ortaam, panpam(?).. Bir zamanlar onunla da bir ortak arkadaşımız vardı; harbi kız dediğimiz.. Neyse çok fazla eskileri karıştırmamalı, ona daha çok vakit var. Çok da ehem arz eden bir konu değil sanki o da ara ara konuşmalarımızda her zaman en son bahsediyor.. Aslında diyeceğim bu değil, herkes efendim diye açarken onun farklı olması. Aslına bakarsak beni de kendine çeken, arada çekim gücü oluşturan farklı, rahat, kafasına göre takılır olması..

'Aloo..' sesi bir an tebessüm uyandırdı bende, farklı bir şey der elbet mesela, kimsin, ne var... çok klişe olacaktı ki aloo dedi. Arka fonda bir müzik vardı, hani 2-3 yıl önce olsa LMFAO'dur derdim, Hadise derdim de son zamanlarda dinlediklerini takip edemez oldum, belki Avicii'dir derim. Tahmin edilecekse Pitbull'un aranjörlüğünde bir yabancı şarkıydı, hafif iç kıpırdatan, insanı harekete geçiren.. Büyük ihtimalle her zamanki oturulan tarafta, dizde lap-top bangır bangır fanın çalıştığı, ortalığın duman-altı olduğu bir ortam.. Bir home-ofisten sesleniliyordu, seste merak da vardı belki müşterimdir heyecanı ya da hayallerimin esmer, siyah saçlı, yeşil gözlü, tam evlenilecek kadını da.. Ama tahminlerin hepsi yanlıştı; telefon kapandı. Büyük ihtimalle de ardından küfürler edildi.

7. Arama: M.Y. - 07.12.13 - 21:47

Askerden sonra çirkinleşmiş değil de biraz kilo almış, sakalları gürleşmiş, tipi kaymış değil de ortalama bir sima edinmiş kimilerinin çok beğendiği bir kişi olmuş. Yani son fotoğrafları öyleydi; belki değişmiştir tekrar. Ne olmuşsa iyi olmuş hiç olmazsa askerliği aradan çıkarmış da yolundaki en büyük kasisi kaldırmış..

'Efendim..' sesi biraz meraklıydı, sonuçta yabancı hatta bilinmeyen bir numara arıyordu elbette öyle olacaktı. Bir farklılık sezilemedi, sağlığı, keyfi, neşesi yerinde gibiydi. Fakat dikkat çeken konulardan biri yorgunluktu, bütün hafta babasının dükkanında oturmaktan, sürekli müşteri ile ilgilenmekten canı sıkılmış hafiften bunalmış, üstüne üstlük cumartesi de çalışmanın verdiği bir can sıkıntısı sezildi. Bilir o işini; 222'ye atar kendini ne olacak. Son zamanlar arkadaşları sabitleşmiş ve daha önceden görülmemiş kişiler. Bu kişi, dişilerle en yakın zamanda tanışacak zaman bekler. İşin esprisiydi ve durulan ortamın getirdiğiydi son söylenen-yazılan. İyiydi iyi, her zamanki işte.

8. Arama: N.Ç. - 07.12.13 - 21:49

Zaman ne kadar çabuk geçiyor, bir zamanlar yan sıralarda oturduğumuz kişileri şimdi kimler dizinde uyutuyor. Kötü bir mana çıksın diye yazmadım maksat kafiyeyi uydurmak.. Fakat ilk yazdığım öyle değil, gerçek. Zaman konusu, bir zamanların hanım hanımcık, kara kuru :) olan insanı evlenmiş (yok canım zannetmem). Aynen öyle dedim ama içimden.

'Aloo..' sesini işitir işitmez nasıl oldu da kapattım telefonu bilmiyorum, bir anlık telaşla telefonu hepten kapatmışım, artık ne kadar korktuysam. Nedeni ise telefonu açan sesin son derece kalın, kaba olması.. Harbiden tırstım hatta ardından şöyle bir hayale daldım.. Telekomünikasyon sektöründe çalışan tanıdıklarına haber veriyorlar bizi biri aradı diye o da onları arayan sapığın Lüleburgaz sınırlarında hatta Pınarhisar yolu üzerinde bir yerde olduğunu buluyor ve şikayette bulunuyorlar savcılığa bu sapık hakkında.. Heh be yuh artık bir anda düşünülmez ki bunlar; olsun her sapığın bilmesi gerekir bunları. Ona göre yapacağını yapmalı. Ne oldu da böyle oldu, yukarıda da söyledim işte, telefonu açan bir erkekti hatta adam.. Babası olma ihtimalini sildim, kardeşi de olamazdı gibime geliyor bence kocasıydı. Yuh la ne kocası demeyin gönül eşi de olabilir. Mutluluklar la işte.

9. Arama: S.T. - 07.12.13 - 21:51

'S' harfini yazdıktan sonra soyadı gelmedi aklıma, biraz düşündüm fakat olmadı neyse yan sekmeden buldum hemen. Aslında bunu okursa hemen kızabilir fakat kızabilmek kolay, bir de unutan değil acaba neden unutmuş olabilir sorusunu sorarsa belki cevap bulabilir olmadı 'ilgilenmiş numarası yapan arkadaş' rolünü de oynayabilir. Buraya kadar okuyup da sinirlenip kapatmadıysa ekranı, ona sevgimi iletirim; içten.. Çok var aklımda yazmak istediklerim fakat telefonu açışındaki ses değişikti; unuttum aklımdakini..

'Efendim..' sesi, kelimeyi ikiye bölüp son heceyi biraz bastırarak konuşması meraktan öte 'Ne var lan!' hissi uyandırdı aklımda. Sanki her zaman gizli numaralarla konuşurmuş gibi geldi aklıma. Belki de son durak diyerek bindiği bir yanlış otobüs daha olabilir. Orası beni ilgilendirmez, onun yaşamı, onun otobüsü.. Kan onun, damar onun da denilebilir alakasız olsa da biraz. Her zamanki konuşmasıydı aslında pek bir değişiklik yoktu. Efendim dedikten sonra kapattığı küçük dudakları :) geldi aklıma, bir de hafif esmer teni, zayıftı da eğer hala kilo almadıysa..

10. Arama: S.A. - 07.12.13 - 21:52

Son görüşmemiz 40 dakika sürdü, ondan önceki de 17 yanlış hatırlamıyorsam, hadi 8 olsun ortası(?), ne konuştuk? Hiç diyemeyeceğim; çünkü bir sürü dedikodu yaptık. Canım da sıkkındı zaten konuştuk da konuştuk.. Kaç sefer birbirimize ilk aramada ulaşamadık fakat ulaştığımızda da konuşmayı kısa tutmadık. Biz birbirimizi unutmadık, ondan olsa gerek telefonu kapatmadık..

'Efendim..' sesi bir annenin dışarıda oynayan çocuğunun eve gelmesi için bağırması gibiydi, biraz da 'Ekmek çıktıı!' diyen bir fırıncı, bir öğretmen, bir eş.. Bir sürü büyük insan getirdi aklıma fakat canlıydı!.. Daha önce olsa bunalımdaydı ya hani kapatınca küfreder derdim de şimdi işi var, keyfi yerinde. O yüzden aklına gelmiştir belki şudur, belki şudur diyerek bir kişi. Fakat sınıfta, önde oturan, kıvırcık çocuk olmadığı kesindi. Gerçi onun da zevki değişmiştir artık; zaman geçti, çok oldu o günler gerileyeli. Her neyse işte iyiydi sesi ki bu sevindirici..

11. Arama: M.D. - 07.12.13 - 21:54

İki dakika önceki aramadan sonra nedense aklıma gelen kişi oldu. Çok çok önceden, biz daha çok küçükken, mini miniyken daha farklıydı. Sonra daha da farklılaştı ve biraz daha değiştik, yaşımızı aldık; haliyle büyüdük koca adamlar olduk. İşte S.A'dan sonra her zaman aklıma gelen kişi oldu işte. Anlaşıyorlardı, birbirlerini tanıyor, seviyor hatta aileleri de tanışıyordu. O derece yani, gerçi beni de tanıyordu annesi de orası şimdi biraz tüyler ürpertisi.. Ne olduysa oldu çok da olay oldu, manşetlerden verildi kimi, kimiyse sürmanşetteydi. Büyüdük la dedik ya işte ders aldık yaptıklarımızdan, yaşadıklarımızdan.

'Efendim..' sesi her zamanki sıcaklığındaydı, o hissi aldım ta 180 km. öteden. Ya da üzerimde koca yorgan vardı ondan sıcakladım; bilmiyorum. Biliyorum da numara yapıyorum. Çok önceden beni çağırırkenki sese benziyordu. Yani değişmemiş, tanımadığı-gizli bir numaradan gelen bir çağrıya bile sıcakkanlılıkla cevap verebiliyordu.. Son olarak mutluluklar ona, kararları mutlu eder inşAllah onu, her zaman..

12. Arama: İ.Y. - 07.12.13 - 21:57

Arkadaş bu çocuğu ne zaman hatırlasam güldürüyor beni. En çok da birlikte nevresim takımı alıp da sonrasında bir takım sebep(?)lerden ötürü [neyse onlar; bilemedim] ayrıldığı sevgilisiyle birlikteykenki cıvık konuşmaları ve birbirlerine hiç bitmeyecekmiş gibi gelen tükenmez sevgileri aklıma geldiğinde.. Daha birkaç bir şey daha var aklımda da küllenmesin eski aşklar, dağlanmasın yaralar; susuyorum.. Bir de playerda çalan şarkıyı söyleyeyim 'Model - Çürüsün Gelinliğim'..

'Efendiim..' sesi her zamanki canlılığındaydı, yani neşesi yerinde, sanki Bal'a hakem olmuş gibi bir sedaydı. Çok alışkınmış gibi geldi gizli aramalara bünyesi, o yüzden de çok fazla takmadı. Gerçi açıktan da arasam oyunda olabilirdi; Maxi'de.. büyük ihtimalle de öyleydi; ses vardı çünkü arka fonda.. Onun umarsızlığı, vurdumduymazlığı duysa da duymazmış gibi yapmasını seviyorum.. İlk senin yanına uğrayacağım la sonraki ayın 30'unda..

13. Arama: R.T. - 07.12.13 - 21:59

Aslan ev arkadaşım bu benim, Ali Kahya'da 'Olum söyleyeyim ben senden başkasıyla ev açmam' dediğim, kot kafalı kardeşim. Kaçtı, okul bıraktı yeniden başladı, kredisi kesildi, yara bereydi eli, kolu, dizi.. Bahtsız kardeşim asteğmen çıkacak diye beklerken [o değil de ben] Kartal'a lanet bir yere de denilebilir düşmüş.. Biraz sürtülsün burnu, bir şey olmaz; ilk etapta acemilik, gariplik sezecek de sonra alışacak; abisi öyle deme adam olacak..

Hiçbir ses duyamadım birkaç defa aramama rağmen. Telefonu içeri almış da sesi kısık olacak açmadı ya da komutan sandı arayanı garibim.. Tahminen şafağı (yüz otuz, cent trente, hundered thirty) 130'larda, yetmez yani telefonu kullanmaya.. Bak kardeşim, alt devrem adam olmalısın orada. Bu arada 51 eğer atarsa.. 

ÖZET

Şaka bir yana güzeldi eskilerden sesler duymak iyiydi; yetti mi şimdilik, sanırım evet. Bu arada bugün telefonum kapalı :)

Gökhan Tepe'nin de dediği gibi;
Teşekkür ederim böyle baktığın(ız) için
Teşekkürler aklımda kaldığın(ız) için
Karanlıktan korkmuyorum eskisi gibi
S(iz)enin yanın(ız) en aydınlık beyaz benim için...



Esen kalın...
4 Aralık 2013 Çarşamba 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (04.12.2013)


On metre ötedeki üst geçidi kullanmaya üşendiler, bu yüzden bariyerlerin üzerinden atlayıp esen rüzgar ve insanın içini titreten kuru soğuktan fazla etkilenmeden istedikleri yere gideceklerdi. Aslında her şey iki kafadardan öndekinin adımını öne atmasıyla başladı...
Boşluğa gelen sol ayağı burkuldu, bir an damarları kesilmiş gibi hissetti. mili saniyeler sonra da sağ diz kapağı buz gibi olan çelik bariyere takıldı. Ve on santimetre yükseklikten değil de sanki gökdelenden düşercesine soğuk çelikle buluştu. Asıl patlama, büyük olay o an gerçekleşti. O anda dizinin yan ve ön çapraz bağları saki tonlarca yükü kaldıramayan liftin çelik halatı ya da iskeleden ayrılmak isteyen gemiyi zoraki tutan ve sonunda kopan halat gibi atmıştı. O dizin içerisinde vals yaparcasına oradan oraya savrulmuştu.  
Bir an tutunacak dost arayan ve çılgınca çırpınan el sonunda arkadakine tutunmaya çalıştı. Derken onun da dengesinin bozulmasıyla arkadaki adam bariyerden sürtünerek yere düştü. Önce çenesi , dudağı, burnu ve son olarak da alnı buz tutmuş asfaltla buluştu. Ellerini hiçbir yere atamamış, dengesini sağlayamamıştı ve geriye acı içinde kıvranan iki kişi, az ötelerindeyse ikisi ön olmak üzere üç adet diş kırığı, çarpmanın etkisiyle koparılmış dil, patlayan dudaklarından ve fay hattı gibi açılan kaşından adeta 'Etna Yanardağı'nın lavları gibi boşanan hatta fışkıran, havanın etkisiyle de donan kan vardı..
3 Aralık 2013 Salı 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (03.12.2013)


Neredeyse tuğla kalınlığındaki kitaptan saatler sonra başını kaldırdı. Aslında o kadar kalın değildi kitabı, çok zaman da geçmiş değildi fakat öyle hissetmişti. Zamanla sarılığı artan ve sayfaları kalınlaşan, muhtemelen kuruyarak daha da kalınlaşan bir kitaptı, hepi topu 650 sayfa. Çok fazla zaman bulamıyordu okumaya fakat yarısındaydı ve yanındakine göre de epey yol kat etmişti. Artık çevirenler iyi iş çıkarmış olacak ki akıcıydı. Tıpkı arka kapakta yazdığı gibi 'Okudukça bağlanacak bağlandıkça okuyacaksınız.' Bir an olsun beynini, gözlerini dinlendirmek ve dışarıdan gelen garip müzik sesini dinlemekten kurtulmak için yerinden kalktı. Ve birkaç metre ilerideki pencerenin yanına gitti. Tam kapalı olmayan pencereyi fark eden rüzgar içeri girmeye niyetleniyordu o sıra... Ve tıpkı kapı önünde içeri alınmak için miyavlayan kedi gibi ses çıkıyordu. Tam olarak benzemese bile notaları uyuyor gibiydi, belki de biri bemol öteki diyezdi; lakin duygu aynı... yalvarmalı bir edaydı, kediye yaptığımı yaptım; pencereyi kapattım..
2 Aralık 2013 Pazartesi 0 fikri olan

OŞA - Durum Raporu (02.12.2013)


Kor rengi bardağı vardı ellerinde, içinin titremesini bir an olsun dindirsin diye çay koymuştu ve limon; birkaç damla. Elinin her tarafıyla kavramak, belki içini olmasa da ellerini ısıtmak için de büyüktü bardağı...
Oturduğu sandalyeye ayaklarını koyanın sallaması dışında hareketsizdi. Beyni dahil hiçbir uzvu herhangi bir harekete yeltenmiyordu bile. Öylece oturduğu yerden gözünü ekranda kayan kameranın görüntüsüne sabitlemişti ve onunla birlikte oynuyordu gözleri; başı sabit... 66. Bölüm... Gelen arama -Barış... 
Hararetli bir konuşma içini ısıtmıştı. Ve ekranda yanan şöminenin dumanı gibiydi ağzından çıkan buhar. Tüm algıları kapalıydı neredeyse, bir de burnu vardı; hassastı. Dışarıdan, fosseptikten çıkan kokular, onun orada oturmasına mani oluyordu. Tırmalıyordu yavru kedinin ne olduğunu bilmediği cismi patisiyle evirip çevirmesi gibi. Fakat o koku biliyor olacak ki insanları, nerede olurlarsa olsunlar buluyor ve rahatsız etmeye çalışıyordu. Bunun için de yapması gereken içeri girip en müstesna köşeye oturmalıydı ve onu yaptı.. 'Zengin kalkışı' tabirine uygun olarak kalktı adam...
Böyleydi tüm gidişleri, hayatı öyle olmasa da.