29 Aralık 2015 Salı 0 fikri olan

Yemek Yaptım

En çok neye acıkır insan, acı neden bu kadar çabuk hissettirir kendini?
Hiç dinlediniz mi acıya susayan birinin sesini?
Nasıl olur da unutamaz insan, yaralayanları kalbini?
Ne kadar kolaydır unut demek, oysa nasıl çıkar hüznün kara lekesi?
Beyhude midir bekleyişler?
Vuslat hiç mi yakın değildir?
Hasret ne zaman dinecektir?
Bu Gizem... daha ne kadar sürecektir?

Ne kadar da güneşli bir gün, gözlerimi alıyor camdan süzülüşü gün ışığının. Meraklı, sabahın köründe gel gir içeri... Yeni bir haftaya başlamak, geç yattığı halde erken kalkmak ya da kendini buna zorlamak. Gece muhteşemliğiyle kaybolmuş gün ağarmıştı, bense bu mucizeye bir kez daha şahit olamamıştım. Sıradan bir kış güneşi hakimdi İstanbul'a, senin gülüşün kadar da hileli. İkisine de inanmadım, kendimce doğru olanı yaptım; yine kandırıldım. Soğuğa alışmanın seni unutmak kadar zor olduğuna bugün tekrar şahit oldum tıpkı geçen gün gibi ve diğerleri... Ne yazık ki yine anlamayacaktım. Söylenerek kalkmaya çalışırken yatağımdan bugünün o günden farklı olacağı hissi bedenimi sıkıca sarmaya çalışırken en sevdiğin şarkının sesiyle uyanmak alt üst etti her şeyi. Oysa alarmdan önce uyanmıştım, sadece birkaç dakikayla sana yetişemedim, tıpkı saatlerce ağacın gölgesinde beklediğim gibi seni. Erken kalksam da sana geç kalmıştım, senin o gün yaptığın gibi. Tüylerimin ürpermesi, bugünün de o günden farklı olmayacağı endişesinden alıkoyamadı beynimi. Geç kalmaya çalıştım işe, daha kalkmadan tekrar uyumak istedim, erken kalktım ya yine uyuyamadım. Sanki geceydi hissettiğim gözlerimi kapattığımda, yorgan altında gözyaşlarımı arasam da biçare; akarken yüzümdeki yastık izinden buhar olup gitmişler, daha yere düşmeden. Çocuk gibi sevindim, gereksizce tebessüm ettim düşemeyen yaşlarıma, daha intiharı bile öğrenememişlerdi, bu yaşa geldim hala büyüyemeyişime gülerim, neyse üzerime fazla düşmedim. Bir anda başladı ve bitti gün, ne kadar kısa bu günler anlamıyor insan hep kaçırıyor batarken güneşi, onun da canına minnet ya el bile sallamıyor karartırken gözlerini. Odaya tıkılmış bedenim, mahkum zihnim, cezasını çekiyor diğer günler gibi. Turnikeler bugün ötmedi, hiç ses çıkarmadılar gelişime de gidişime de, inadına yapıyor görmezden geliyorlar beni, sinirlenirim sanıyorlar, kafama takmıyorum ellerim cebimde üşüyerek eve gidiyorum. Boynum bükük, kimseyi görmek istemiyorum, insanlara çarpmamak için kaldırımda cambazlık yapıyorum, canım sıkılıyor sonra oyunbozanlık yapıp yolumu değiştiriyorum. Allahtan yok kimseye minnetim, ekmeğin poşetini bile kendim açıyorum, inadına yardım edeyim mi dese de kasiyer açtım diyorum, açtım herhâlde... Bir türlü çenemi kapatamıyorum, hareket etmese de dudaklarım söylene söylene eve varıyorum. Bir elim anahtarı ararken diğeri cebimi karıştırıyor, sakın çıkmayasın diye dua ediyorum. Şükür senden önce bulup hızlıca kapıyı açıyorum, günlerden pazartesi ya ayakkabıyı bugünün rafına kaldırıyorum. Bir taraftan kapıyı kilitlerken diğer yandan anahtarı arıyorum, yine yanmadı lamba, salonu es geçip kendimi yatağa bırakıyorum. Bugün sanki yaşanmamış, çöp dökmeye gitmişim de gelmiş gibi pislik kokuyorum, belki üzerime sinen insan kokusu çıkar diye duşta kendimi hırpalıyorum. Söz verdim bugün yemek yapacağım, ne tuz koyacak ne de ölçüyü kaçıracağım. Tam kararında olacak yemek, oysa ben ne istediğimi bilmiyorum, ah şu kararsızlığım, bugünü de aç geçirmeyi hiç istemiyorum. Buzdolabı zorluyor elimi sakın açma, kaçırma keyfimi der gibi, buzluğa yöneliyorum zincirlemiş kendini. Kombi ısıtmamaya yemin etmiş evi, sular olanca soğukluğuyla üşütüyor ellerimi. Şarjı bitmiş tabletin, telefon açmıyor gözlerini. Hani bugün de sıradandı. Oysa tüm eşyalar hesap sormak için sıraya girmiş gibi. Ne yaptım size dedim, sadece duvarları yıktım, altında mı kaldınız sanki ezilen benim varlığım. Yeter bu kadar vakit kaybı, buzdolabıyla boğuşarak kırmızı-yeşil biberi, patlıcanı buzluktan da tavukları çıkarırken zaferime seviniyorum. Küçük şeylerle mutlu olamasam da kendime yetebiliyorum. Birkaç patates, beş diş sarımsak ve soğanlardan en göz yaşartanı seçtim, bugün yine ağlamaklı sesim, bugün yine öfkeli kalbim. Tek tek ilgilendim hepsiyle, ayrı ayrı şefkat gösterdim her bir sebzeye. İçim acısa da derilerini yüzerken, onları savunmasız bırakmış olsam da aldırmıyorum, hem artık ben de savunmasızım. Her şeyi eşit şartlarda savaşmak için yaptım. Ve ben öndeydim hepsini lime lime ederken fırın tepsisini hazırlan diye tekmeledim, çabuk ol yoksa seni de döverim. Tolstoy'u bilmem ama işte benim bahadır askerlerim: bıçağım ve bileğim. Hayır intihar yok bugün, onca kere telef olduktan sonra bugün ölmeyeceğim, oysa habersizim; belki de katli vacibim. İki saat yetti de arttı hıncımı almaya. Arada gözüm telefonda, hep aynı sesler geliyor, artık aldırış etmiyorum, farklısını beklesem de yine bildiğini okuyup bambu çalıyor. Bugün de ben yazmayacağım diyorum, elim hatta içim gitse de kalbime mukayyet oluyorum; kendimi bu kadar ele vermeyi hiç sevmiyorum. 'Unconditional Love'ı yine beceremiyorum, sırf bu yüzden her defasında sevmekten vazgeçiyorum. Boğulacağım yalnızlıktan yine de ses etmiyorum, s.o.s verse de kalbim 911'i aramıyorum, arasam da 112'ye yönlendirecekler, yine Türkler açacak telefonu; biliyorum. İçimdeki yaraya dışardan hiçbir ilaç deva olmaz bunu bilip bunu söylüyorum, yine çok bildin sen! Susuyorum. Tıpkı üç haftadır! yapmaya çalıştığım gibi, zaten ne alim gibi kelam edebiliyorum ne de arif gibi seyredebiliyorum. Kamil gibi sükut edemesem kendim gibi olmaya çalışıyorum, sesimi kısıyorum. Üzülür gibi oluyorum halime, çaresizmiş gibi hissederken yine tesellim Mustafa oluyor: 'Bu saatten sonra ne kapın çalar ne de telefondan bir ses çıkar Necati, yalnız geldin dünyaya, biriyle mi dönmeyi düşünüyorsun ki, ye sen yemeğini, hiç bozmayasın keyfini.'
15 Kasım 2015 Pazar 0 fikri olan

Adını Koyalım

Her kadın... Böyle başlayan tüm cümleler genelleme içerir; bulaşmayalım... Bu cümle de bir genellemedir; aldırmayalım.

Duygusal zayıflıktan kaynaklanan gurur yoksunluğundan bahsetmek istemiyorum. Tozpembe düşünmenin gebe olduğu ıslak gözlü günlerin insanlara neler kaybettirdiğine de değinmek istemiyorum. Bugün, karşı cinsin içerisinde var olduğu, yaşanan herhangi bir duygusal-bedensel durumun isminin koyulmaya çalışılmasındaki ısrara odaklanmayı umuyorum. 

Kesinlik aslında her insanın olmazsa olmazı değildir; zaten olmamalıdır keza realistlik her burcun da harcı değildir. Adı belli olan her şeyin tastamam olduğu ise asla genel-geçer bir kavram değildir. İnsan eksik parçalarını birleştirebilmek için yaşar zaten tamamlandığı an ile ayrılık aynıdır. Tamamlandığı vakittir göç vakti.

Bazı şeyler belirsizlikle güzeldir, bazıları net değilse daha hoştur. Adı konulan her duygu-durum rutinleşmeye mahkumdur. Neticede her ne ise gereken adı konulana göre yapılacaktır, gereksiz ciddiyet, istemeden umursama, yetersiz mutluluk, yapmacık tavır, kişiliğini gizleme, vakit kaybı ve daha niceleri. Sonuçta o durumun adının gerekleri yerine getirilmeye çalışılacak... 

Şöyle bir durum da var ki çokça sorulur: 'Biz neyiz şimdi?' Yaşadıklarını umursamak, güzel anlarını çoğaltmaya çalışmaktan ziyade karşısındakiyle ne olduğuna takılan, onu merak eden hiçbir insanla bir şey olunamaz. O kişiyle bir şeyler olsa da akılda o durumu açıklamaya çalışan beyni kurcalayan soru olduğu müddetçe bir yol alınamaz. İlla bir isim konulacaksa 'arkadaş' kafidir, öyle de olmalıdır. Gerisini zaten zaman getirecektir. Gel gelelim isim koyma telaşesinden insanlar yaşanan yaşanmaya çalışılan tüm güzellikleri geri plana itmektedir. Hal böyle olunca da mutsuz olunmakta ve her kimle buluşulup görüşülse aynı konu gündeme gelmektedir: 'mutsuzum'.

Klasikleşen anlardan da yakınmayan yok değildir. İsim koymak için çabalayan tüm enerjisini buna harcayanlar farklı düşünememekte ve rutinleşen hayata sahip olmaktadırlar. Bir adım ötesi yukarıdakiyle aynı: 'mutsuzum'.

Asıl mutluluk adı-sanı belli olmayan bir yolda ilerlemektir. Fakat insan, ilerlemekten ziyade daha yolun başında tabelayla vakit kaybetmektedir.

İnsanlar, içerisinde bulundukları durumdan zevk almasını bilmediği ve içlerinde var olan o farklı duygunun adını koymaya çalıştıkları müddetçe mutluluğa yaklaşabilecek değillerdir.
28 Ekim 2015 Çarşamba 0 fikri olan

Sonra


"Eve yine aynı saatte gelmişti, kapıyı kilitlediğinde gözü duvarda asılı duran saate takıldı, bir an emin olamadı geç geldiğine. Takılma denilemez aslında her zamanki alışkanlığını yaptı. "Saat kaç olmuş, bugün de kendim için hiç iyi bir şey yapmadım" demek için, tembelliğine bahane bulmak için... sadece bahane arıyordu kendine kızmak için... Ne kadar hızlı iniyordu saniye, 12'den aşağı. Bir o kadar da çileli dönüyordu; geri 12'nin yanına. Sanki düzenek farklı işliyordu. Akrep durgun, hiçbir yere gitmek istemiyor, vakarlı bir sufi gibi olduğu yerde 11 ile 12'nin arasında duruyor. Yeri tam orta ama kalbi 12'de. Daha yakın olmak istiyor, hani seversin de bir insanı hep ona ulaşmayı arzularsın ya aynı seven gibi cananını istiyor. Oysa ulaştığında çıkıp gitmek isteyecek yanından, bir an önce ayrılmak. Daha hareketli yelkovan, biraz da şıpsevdi, can attığına kavuşunca hemen de sıkılıyor, bir başkasına ulaşmak için can atıyor. Kim için atar can, kime çarpar; bilinmiyor. Kendisinden daha değerli ne olabilir ki insanın? Zemberek dayanamıyor olacak ki enerjisine, bırakmış onu da kendi haline. Bağlanma korkusu var yelkovanın duramıyor hiçbir rakamın yanında, hepsine de aynı mesafede. Şimdi 7'nin yanında, hızlanmak istiyor 8'e ulaşmak için aynı zamanda... Bahane bulamamış olacak ki konuşmalar yazdı duvarda duran lal saate. Anahtarı her zamanki yerine koydu; Oğuz Atay'ın yanı başına. Sevinmiş gibi baktı tutunamayan adam da. Her zamanki kıvraklığıyla girdi odaya; kapıyı hafiften açarak ayakkabılığın açık kapağına çarpmasını önledi. Bu defa da zarar vermemişti etrafa; sevindi nedense buna da. O'ndan hariç kim-ne varsa düşünmekten vakit ayıramıyordu kendine. Bu yüzdendi yıllanan yalnızlığı; gülüp geçti yine. Tozunu aldıktan sonra üstten ikinci rafa koydu ayakkabısını, tam da ortaya. Bu demekti ki sıklıkla giydiği ayakkabıyla çıkmıştı dışarı. Çok giyilenler en sağda, hep açık kapağı da. Sol taraf yalnızların yeri ayakkabılıkta. Arada bir ele alınıp giyilmekten vazgeçilen; örselenmişlerin. Gözü kitaplara takıldı geçerken salona, Livaneli İbn-i Haldun ile yan yana, Ortaylı birikimleriyle -hafif tepeden bakan edayla- onların üst rafında. Mizah hep bel altında ya dergilerin hepsi en aşağıda. Ferrari'sini satan bilge herkesten uzakta; kendince arınmakta... Cüzdanını çıkardı sol iç cebinden, atar gibi bıraktı masanın kenarına; üç beş bozukluğu da onların yanına. Derken yuvarlandılar, kıyasıya geçen mücadele sonunda 25 kuruş birinci oldu, ikinciyi geçen 1 lira üçüncü olan 10 kuruşun önünde yerini aldı. 50 kuruş da olmalıydı cebinde, gerçi onu da refleks icabı bir voleyle yatağın altına yuvarlamıştı. Kendine söz verdiği için arkasından koşmadı, kimsenin ardından gitmeyecekti; bozukluk yatağın altında kaldı. Bozuk paralar külfetti devlete, maliyeti değerinden fazlaydı her zaman hem de zarardı cebe. Zaten girdi mi bir türlü bilmezdi çıkmayı, çakmak cebinden. Girerken iyi de bir kalbe, çıkıp gitmek kolay olmazdı hiçbir şeyden. Elbet bağlanmayı da öğrenecekti insan yalnız çok geçecekti zaman. Anlayacaktı bakarken kaçıp giden trenin ardından, gururlu gerçi 'Hiç kimse kendimden daha değerli değil ya' diyecekti. Şartlı koşullanmış gibi, her zamanki gibi içinde haykıran o sese aynı cevabı verecekti. Aynı titizlikle çıkardı çoraplarını, hemen patiklerini geçirdi ayağına. Üşüyordu, yalnızdı, hiç kimsede ısınamıyordu, hiç kimse de ısıtamıyordu. Son bir kontrolün ardından astı ceketini, yine boştu cepleri, tıpkı odalar gibi. Bir defada ve hışımla açıldı gömleğinin çıtçıtlı düğmeleri. Eski bir tişört geçirdi sırtına, kamburlukla mücadelede çok başarısızdı; korselerini taktı, omzunda hırkası. Sevdiği pantolonu atamadı kirli sepetine, astı bir defa giyilmişlerin yanına. Daha giyilmemişler ve hiç giyilmeyeceklerin biraz uzağına. İşaret parmağıyla tozunu aldı rafın, daha sonra alt tarafın... Temizlik yapmak zor geliyordu o tokadan sonra. Hem zaten kim geliyordu ki eve ondan başka. Üşüyüp titrese de açmayacaktı kombiyi, temizlemeyecekti; halılar da kirlense. %100 pamuklu eşofmanını giydi, sıcak tutar diye belki. İlk kim söylemişti acaba 'Pamuklu al, üşütmezsin' cümlesini. Oysa soran olmuş muydu soğuklar mı böyle olmanın asıl sebebi. İnsanlar işte, eskiden beri süregelen kuruntulardı, sırf önceden söylendiği için doğruydu herkesin inandıkları. Buzdolabı henüz durmuştu ki sessizlik sardı etrafı, bir anda kulakları ağrımaya başladı, basınçla alakalı değil sessizlikten rahatsız oluyordu; hemen radyoyu açtı. Herkesin mutlu olduğu çok güzel bir ülkeydi yaşadığı sanki, hiç kötü haber duymuyordu, belki de radyo kanalı kaosa mikrofon tutmuyordu. Hazır mutfağa gitmişken camı araladı, usulca selamladı yıldızları. Damacanadan bir bardak su koyup -damacana.. kim keşfetmişti bu komik kelimeyi, sanırım İtalyan veya Fransız türetmesi; bizimkiler sever Latince 'den kelime hıfzetmeyi- balkonun kapısını açtı. Bir müddet rüzgarla boğuştuktan sonra Süleyman olmadığını anladı; kapıyı kilitleyip perdeyi kapadı. Kombiye kafasını çarptı yere oturmaya çalışırken, alışkanlık haline gelmişti her seferinde bu hareketi, bu yüzden hiç aldırış etmedi. Rahat koltuk, ortopedik yatağı dururken zevk alıyordu sırtını duvara verip halıya oturmaktan. Birkaç cümle yazdı, kelimelerin yerini değiştirdi, birini silip eş anlamlısını yazdı. Olmuyordu, olacak gibi değildi, anladı ki bardağı henüz boşaltılacak kadar dolmamıştı. Hiçbir şey ve kimseyi düşünmeden öylece kendini dinledi. Garip, ne kadar da anlatacak şeyi varmış diyerek sözünü yarıda kesti, sonucu hiç mi hiç merak etmedi. Susuzluğu dinmemiş olacak bir bardak daha aldı damac... Suyun sesine doymuştu, bardağı lavaboya boşalttı. Çalkalamadan ters çevirip yavaşça tezgaha bıraktı. Elleri cebinde koltuğa yayılırken dizlerine polar battaniyeye doladı. Ertesi güne sızıp kalmayı seviyordu; öyle yaptı. Gözleri kapandığında şıpsevdi 8'den ayrılmak üzereydi."
11 Ağustos 2015 Salı 0 fikri olan

Sesler


"Boyası çizilmiş, kapakları gıcırdayan kim bilir belki de 60 yıllık ahşap dolabın alt rafından 80'lere ait bir 45'liği çıkardı, yıllardır meşe sehpanın üzerinde sükunetini bozmadan durmayı başaran pikabın tablasına yerleştirip kafayı da plağın başına büyük bir özenle bıraktı. Dikkatli olmalıydı, bu kırılan kaçıncı iğneydi. Daha sonra aklına koyduğu gibi balkona doğru ilerledi. İğnenin oyuklardan geçerken çıkardığı cızırtılar henüz başlamıştı ki mutfakta kaynamakta olan suyun sesini işitti. Bir an ikilemde kalmış olsa da toparlanıp sesin geldiği tarafa, mutfağa doğru yöneldi, her zamanki gibi terliği yolluğa takılmış düşmekten son anda kurtulmuştu. Bu yaşa gelmişti fakat yürümeyi bir türlü öğrenememişti, her zamanki gibi dirseğini mutfak kapısının kasasına çarptı. Ufak çaplı elektriklenme uykusunu alıp gözünü açmasında fazlasıyla faydalı oldu. Öncesinden cam kapaklı mutfak rafından indirip hazırladığı bardağına suyu ekledikçe içeriyi Kolombiya kahvesinin aroması kapladı, yüzünüyse buhar. Gözlüğünü gömleğinin köşesiyle temizledikten sonra çay kaşığını bardakta gezdirmeye başladı. Kaşıkta asılı duran damlaları düşürmek için iki tık kafiydi, çok hızlı olmayacak şekilde bardağın kenarına dokundurdu kaşığı. Uzun zamandır şeker kullanmıyordu bu defa da aynısını yaptı, kahvesini karıştırdı ve daha önce yönelip sonradan vazgeçtiği balkona doğru ilerlemeye başladı. Holün sonuna geldiğinde ayak ucuyla yolluğu düzeltti. Bardağın kenarından yere doğru hızlıca iniş yapan damlalara yetişemedi, her zamanki gibi onları da sütreledi. Bunca uğraştan sonra balkona ulaşıp sallanan sandalyesine kurulduğunda pikapta çalan şarkı nakarata geçmişti. Derin nefes alıp bir taraftan şarkıya eşlik ederken diğer taraftan da elini, solunda bulunan kitabına doğru uzattı. Belki de 30 yıllık bir kitaptı okuduğu, sayfaları sararmış ve hatta sertleşmişti, hiç görmediği dedesinden tek yadigardı, kordonu kopmuş, inatla ve hala çalışan Seiko'dan sonra. En ufak bir hareketle yırtılabilirdi, bu yüzden büyük bir dikkatle çeviriyordu sayfaları. Kahvenin huzur veren kokusu eşliğinde kaldığı paragrafı aramaya başladı, çok geçmeden bulmuştu. Tam da o günü tasvir edercesine okumaya koyuldu: "Serin bir akşamüstü, parkta oynayan çocuklar, koşuşturma içindeki insanlar... Kimse bir başkasının ne düşündüğünü bilmeden ve kimsenin içinde en ufak bir merak dahi olmadan gündelik işlerindeydiler. Koşuşturuyordu yetişkinler, çocuklar da aynı durum içerisindeydi, tek farkları yüzü asık insanların aksine etraflarına gülücük saçmalarıydı. Oysa insanlar..." Okurken yaşadığı bu cümlenin bitmesini beklemeden kahvesinden bir yudum aldı. İçini ısıtan bu yudum dilini de yakmıştı, can havliyle yanı başında duran suya uzattı elini, kim bilir kaç günlüktü. Kana kana içti, çölde Mecnun gibi. Şimdi biraz daha iyiydi, okumaya devam etmek istedi. Bu arada kurabiyesinden de bir parça almayı ihmal etmedi. Ağzında dağılan bu küçük ve tatlı un mucizesini bir yudum kahveyle çamur haline getirdi, insanlar da böyle olmaz mıydı dünyaya daldıkça çamura bulanmaz mı. Yıllardır zevk alıyordu aynı şeyleri yapmaktan. Bu sefer de aynı duyguyu yaşıyordu, bir sonrakinde bir daha, biliyordu. Son nakaratını söyledi billur sesli güzel kadın. Çıkıp gelse hala aynı güzellikteydi, ismiyle müsemmaydı, peri gibiydi. Hemen değiştirmedi plağı, biraz dinlensin istedi, aslında kalkmaya üşenmişti, kendinden bahaneler üretti. Eğik açıyla vuran güneş ortalığı ısıtsa da dizlerini örtmeden oturamazdı. Telde asılı duran battaniyeye uzanıp dizlerine yerleştirdi, alışkanlık haline getirmişti, şimdi soğuk hava onu rahatsız edemezdi. Karar vermişti, bu bölümü bitirmeden kitaptan başını kaldırmayacaktı. Ne var ki kuş cıvıltıları ve şadırvandaki suyun dans etmesi buna engeldi. Biraz dinlenmek için çevresinde olan bitenleri seyretmeye başladı. Köpek yavruları birbirleriyle şakalaşıyordu, havlamayı yeni öğrenen ağabeyleri her havlayıştan sonra kendisiyle gurur duyduğunu göstermek için sürekli tekrarlıyordu. Bir taraftan da çıkardığı sese şaşırıyor. Çocuklarını çağırmak için camdan sarkan kadınlar dedikoduya koyulmuştu. Akşam fiskosu başlamış, hepsinin ortak noktası dışarıda oynayan çocukların en tatlı ve en zeki yaratıklar olmasıydı. Aslında herkes haklıydı, tüm çocuklar zekiydi, zeki doğar, zeki büyürdü. Onları ahmaklaştıran eğitim sistemiydi. Ve bu tatlı veletler geleceğin gerzek, somurtkan, mutsuz ve umutsuz birer insanları olacaktı. Tıpkı ebeveynleri gibi. Ama şuan her şeyden habersiz koşuşturma içerisindeydiler. Ellemedi hiçbirini, sesini de çıkarmadı onlara. Bırakın oynasınlardı, bıraktı onları bir başlarına. Karanlık çökmek üzereydi, akşam ezanı birazdan okunur üstü toz toprak olan çocuklar banyoda temizlendikten sonra uyku vakitleri gelene kadar insanın beynini yiyip bitiren kara kutunun karşısında, baş köşede yerlerini alırdı. Anne babasını örnek alan bu çocuklar geleceğin birer yüz karası olmak için uğraş içerisindeydi. Yalnız onlar mı? Okumaktan aciz olan tüm insanlar, hayvanlar zaten okuyamazlar. O dalarken hülyalara bir anda çıkan rüzgar içini titretmişti, kalksa yapacak çok şeyi vardı, oturmayı seçti, kitabına yoğunlaşmayı. "Oysa insanlar..." diye devam etmişti, imam elini kulağına götürdüğünde."
1 Temmuz 2015 Çarşamba 0 fikri olan

Düşünceler

İçinde bulunduğu durumdan memnun ol(a)mamak dahasını arzulamanın yanında öğrendiği şeylerin azlığı veya öğreneceklerinin kalmamışlığı, sürekli kendini tekrarlamaya başlamış olmayı fark etmekle de olabilir. Bu farkındalık ne kadar takdiri mutlak bir tarz olsa da kendini o halden farklılaştırmaya yöneltmeyen hiçbir düşünce işe yarar değildir.
Şu da var ki düşünceler, gerçekleştiği sürece faydalı olur.
22 Haziran 2015 Pazartesi 0 fikri olan

Her Biri Ayrı Güzeldi


Her biri ayrı güzeldi onların. 
Kiminin sesiydi, 
Saatlerce yanından ayırmayan.
Kiminin neşesiydi, 
Hüzün bulutlarını dağıtan.
Güzel konuşanlar da vardı, 
Her bir kelime özenle seçilmiş hayranlık ifadesi.

Ortak özellikleri ağlamaktı, 
İç parçalar, can yakardı.

Ben hepsini seçtim. 

Sadece ağlamalarını durdurmak, 
Hıçkırıklarına, kahkahaları sebep kılmak.

Açgözlülük değildi yaptığım, 
Sadece gözyaşlarına kıyamamak. 

Kuruyunca gözlerindeki nem,
Vazgeçtim birer birer hepsinden.

Galiba ben,
Çoklar için yalnızlığı seçtim.

Belki de ben,
Hasret duyduğuma kavuşmayı bekledim. 
18 Mayıs 2015 Pazartesi 0 fikri olan

Sesini Özlemek

Sesini özlemek.. Belki de şuan yaptığım ve zevk aldığım en büyük şey. Çaresizliğimden değil en azından tek sebep bu değil. Evimdeki neşenin yok olması aklıma takılan. Bağırıp çağırsan da sakince konuşsan da ben her zaman ortak paydayı sevmişim; kulağımda çınlayan sesin. Belki tarif edemem seni, nasıldın ve neye benzerdin kimseye de anlatamam ama çığlıkla karışık kahkahaların. Günlerce anlatsam doyamam.

Yüzün belki asık şimdi belki de gülüyor, gözlerin dolu dolu. Olsun diyorum bunlar gelip geçer, duyguları değil beni sana bağlayan tek şeyi özlüyorum. Telefonum sürekli yanımda, her an çalacak diye umutlanmıyorum, aramanı da beklemiyor. Listemdeki tek parçayı tekrar ediyorum, en sevdiğim, senin söylediğin. Keşke diyorum bazen, biraz fazla dursaydın da daha çok kayıt yapsaydım. Sen söyleseydin ben çalsaydım, ve hiç durmasaydık.

Haklısın çok yordum seni, sevmekten yorulmadım da sen galiba sevilmekten yorulandın. Bak gelmezsen inan içimden de hiçbir şey gelmiyor, her başladığım iş yarım kalıyor. Anlayacağın gelmelerine bağlı tüm içimden geçenler. Bak cümleler de yarım kaldı. Oysa tamamına ermek istediğim tek şeydin. Yani sesin. Yüklemim özlemek, belirtili nesnem de belli ama tamamlayamıyorum bir türlü cümleleri.
Nasıl dağınık aklım bir bilsen, sesini hatırladıkça toparlanamıyorum, daha çok dağılıyor. 
Parçalarıma ulaşamıyorum.
13 Mayıs 2015 Çarşamba 1 fikri olan
Bundan sonra yapmayacağım diyerek son defa yapılan onlarca şeyin ne kadar boş-değersiz olduğunu bilmek her ne kadar güzel bir duygu olsa da onları defalarca tekrarlıyor olmak insanın kendine verdiği daha doğrusu verip de tutamadığı sözlerin çokluğuna işaret eder. Bu hal zaman zaman insanın içini daraltsa da -anlık- doğan pişmanlıklardan çıkarılmaya çalışılan büyük derslere daha çok çalışmak gerek. Umulur ki pişmanlıklar bir gün icraate geçer.
0 fikri olan

Tahammül

İnsanlara değil, makam ve kıyafetlere saygı duyuyoruz. Hiç kimse güzel değil, sadece makyajla güzelleşiyoruz. Ağızlardan çıkan kelimeler duymak istediğimiz gibi değilse kötüler. Kulağımıza gelen hiçbir söz, onu kabul etmiyorsak yanlış. Doğru olmadığı için değil duymak istemediğimiz, duysak da kabullenmediğimiz için. Kimseye tahammülümüz yok oysa ne kadar çekilmez olduğumuzun farkında bile değiliz. 
3 Mayıs 2015 Pazar 0 fikri olan

Hırslarım Olmadı

Hırslarım olmadı dünyaya dair, yarınlar için plan da yapmadım. Ne dünümden bir pişmanlığım var ne de yarınıma karşı büyüttüğüm umutlar. İkisi de boş benim için. Bugüne odaklanıp 24 saatte yaptıklarıma baktım, o kısa sürelere sığdırabildiklerim, avuntularım. O kadar fazla üzülecek şey var ki tam zamanında mutlu olmak için uğraştım hep. Sıkıntı, kederlerim olmadı mı hiç, ya ağlamaklı olduğum anlarım? Kısa süreliydi neşeler, derin bir kuyuydu sanki üzüntüler, içinde dolanan ben. Bir çıkar yol olsa da kendi bildiğini okuyan ben. 
İnsan olmaya çalışıp hayvanlardan farklı olduğumuzun bilincine varmaya çalıştım bir de. Aynı dili bildiğim insanlar gibi konuşmadığımın sonraları farkına vardım. Yanlış veya doğru ikisini de yaşayıp gördüm. Bunları anlatacak kimsem yoktu, örnek de alabilecek... Hayatı hep tecrübe ederek öğrendim. O zaman anladım ki daha kalıcıydı her şey, böyle belirginleşti yüzümdeki çizgiler.
18 Nisan 2015 Cumartesi 0 fikri olan

Umutlar Da Tükenir

'İşte benim bahadır askerlerim' demişti Tolstoy, 'Sabır' ve 'Zaman' için. Askerden öte hep terstir ilişkisi bu ikilinin. Haber beklenir, en çok da sabır gerekli bunun için, geçen zamansa sabrı tüketir. Kimi en çok sevdiğini bekler veya ondan bir haber kiminde de gerçekleşmesi beklenen hayaller. Her bir bekleyiş can yakar. Başlarda heyecan olsa da zamanla değişen bir şeyin olmaması, beklenen haberin gecikmesi insanı adım adım umutsuzluğa iter. 
En kötüsü de tükenen umutlardır, yitirilen heyecan. Arzulanan ne varsa umutlarla birlikte geciken zamanın etkisiyle tükenip biter. Her işte en hayırlısını isteyen burada da kazanmıştır. İstenilenin olmaması, içinde bulunulan durumun daha çok acı vermesinden daha kötü değildir elbet en azından az hayırlıdır bu yüzden 'en' olamamıştır. 
Gayret göstermelidir ki zaten onu da yapar bekleyen kişi, arayıştadır çıkar yolu bulmaya çalışır sürekli. İçinde umut olduğu sürece bu böyle gider.
Ulaşabildiği kapıların hiçbir şekilde açılmaması, aralık olanlarınsa bir anda ve şiddetle çarpması yıldırmaz, yıldırmamalıdır insanı. Ne olursa olsun iyi veya kötü bir sonuca ulaşacaktır elbet fakat daha çok iç acıtır olumsuzlukların çoğalması, yardım edebileceklerin bir anda kaybolması. Zaman geçtikçe yüzü de düşer insanın, biraz da durgunlaşır, kulakları artık duyarsızlaşır. Kimselere ne olduğunu anlatmaz, anlatmaz ki rezil olmasın en azından elindekinden olmasın. 
Sürekli plan yapar insan, dudağına kendini hoşnut kılacak konuşmalar yazar. Geçen zaman en çok da ruhunu sıkar, acır cesedi hissedebilirse onu da ne ala. Bekleyecek ne gücü kalmıştır ne de bir cevap beklenenden. 
Umutlar da tükenir. Tomurcukken koparılan çiçek gibi daha gülmeden ölen bir bebek gibi kapar gözlerini de umutlar. İnsana en çok acı verendir olmaması beklenilenin, oysa ortak özelliğidir asla gerçekleşmemesi hayallerin.
23 Şubat 2015 Pazartesi 1 fikri olan

Kimi Seviyorsun



Bir dost dedi, söyleyemedi. Çıkarsa belki kurtulacaktı içindekini. Bir tek sen diyemedi, gerçi hiçbir zaman ben de diyemezdi. Ne kadar zormuş kalbinde büyütmek birisini. Nasıl da aptallaşıyor insan duyunca sevdiği sesi. Çaresiz, yapamaz, kolay değil öyle herkesi sevmek. Gerçi sevse de daha zor değil mi söyleyebilmek. Adam gibi, erkek gibi kalbinin arkasından yürüyebilmek, delikanlı gibi seni seviyorum diyebilmek. Geçen yıllar duyguları azdırsa da dili lâl yapar, insanı giderek susturup içine kapar. Bir tek kalp atışları seslenir, onu duyabilene gerçek aşık denir.
21 Ocak 2015 Çarşamba 0 fikri olan

Uğraşma

Uğraşma be Mıçi, kimseye yaranamazsın. Hani senin amacın insanlara yardım etmek ya hiçbir sonuç alamazsın. Onların senden hep dahasını istemeleri değil sebep, içlerindeki ben biliyorum duygusu. En iyiyi onlar bilir ya senin yaptıklarının boştur hepsi. Onlar laf edecek ya senin işe yarayıp yaramamanın çok bir önemi yok. Çok da yorma kendini. Her zaman insanların iyiliği için kendini yormak güzel olsa da sen kendini herkes için yorma. Seni anlayıp anlamamaları da önemli değil, yeter ki sen yıpranma. Yok be Mıçi, dinleme sen beni. Takıl hayatına, yap aklına eseni.
11 Ocak 2015 Pazar 0 fikri olan

Kadın İnsanına Tavsiyeler

Bu yazı yıllardır karşılaşılmış yabancı-Türk kadınları üzerinde yapılan gözlemlerin dışavurumudur. Doğruyu söylemek gerekirse yabancılar kısmı olması gereken, bizim millet kısmı da olmaması gereken kesimi oluşturuyor, ama yine de istisnalar kaideleri pek bozmuyor. Bunların hepsinin bir kadında olması zor görünüyor, en azından bulabildiklerinizin birbirinden haberi olmasın :)
Neyse, fazla küfretmeden gingonklu yeşil çay eşliğinde okuyun, başlıyoruz.

Sağda solda, insan içinde karşı cinsine lütfen çemkirme veya onları rencide edici konuşma. Geneline odun denilse de kimileri yontulmuştur, ağırına gider adamın, tam o yontulduğu yere denk gelir, bu durum senin de başına olmadık iş açar, unutma. Ses yükseldikçe mantıklı konuşma da azalacağı için belli bir tonda lütfen sakin olalım.

Karşı cinsin sana işin, ilişkinin vb. ikili durumların bittiğini söylemişse bitmiştir, fazla üsteleme. Ne kendini aşağılat ne de kafa ütüle. Nasıl kabul ettiysen o adamı çekip çevirecem diye de uğraşma, biliyorum annelik duygun var ama sen bu içgüdünü temel alarak yaşama. Kimilerinin hoşuna gitse de rötuşlanmak, sen gel vazgeç bu işten ki s.git kızım buradan demesin sonra ;)

Eğer 6 yaşından büyüksen o yaştaki çocuklar gibi konuşma, bak bir gün birisi kafa atar, sonra ne oldu diye şaşırma. Seni o yaşta zannedip de öyle konuşanlar olursa sakın yanında durma, çek git bebeğim uzaklara. Ben sana nazlanma demiyorum hobi olarak yine nazlan ama çocuk gibi değil yaşıtların gibi nazlan. 6 yaşından küçüksen zaten buradan sonrasını okuma. Hem bu saatte uyumuş olman lazım, hadi koş abim yatağına. 

Tenin açık renk değilse sergilemek için çok çabalama. Esmer seven cenah yok değil, ama genelde beyaz-sarı ten sevilir (bkz: Kuzey ülkeler, G.Kore). İnanma sarışının adı esmerin tadı diyen adamlara, onlar insan olsun yeter de derler ya. Yok illa inat edeceksen renk geçişlerinin olduğu yerleri gösterme en azından. Nedir dersen avuç içi ve ayak tabanın diyebilirim başta. Askı izlerine hiç girmiyorum, sen akıllısın.

Babet giyme be yavrucum, kim icat etmiş şaşarım hala. Yok giyiyorsan da ayak parmaklarının birleşim kısımları görünmesin, kimse söylemiyor ama komik ve itici bir görüntü. Zaten esmersen babeti de unutmalısın, bunun yerine tenini göstermeyen ayakkabıları tercih et. Hadi şeytana aldanıp giydin, bari ayağına kendini belli etmeyen bir çorap geçir, var ama yok gibi, aynen öyle, anladın sen ;)  Ve renk geçişinin olduğu yeri gizlemeyi sakın ola unutma.

Saçın düz ve uzunsa at kuyruğu yap da dolaş, ama saçların kenardan fırlamasın, uçlarına da dikkat et kırıkları olmasın. Kıvırcık-pıtırcıksa saçın kendi haline bırak. Saatlerce düzleştirmeye çalışarak vakit kaybetme, hem yazık elektrik faturasına. Kısaysa şapka-bere tak, erkek gibi gezinme ortalıkta. Arada bir de yıka.

Şu postal, yırtık-kirli Converse, Tiger, bohem tarz, çok kısa saç, baskılı tişört vb. sevdandan vazgeç yavrucum. Kendine kadın denilmesini istiyorsan erkek gibi giyinme, konuşmalarda onlara da özenme. Elbise giy, boş ver pantolon-tişörtü. Erkek gömleği ne zaman giyilir biliyorsun zaten.

Anarşist görünmeye çalışma, yaşadığın ülkeyi ve cinsiyetini düşünürsen burada öyle şeylere prim olmuyor genelde. Sırf hoş olacak umuduyla her söylenene muhalefet edip durma. Uzlaşmacı, uyumlu olanlar da sevilir, hem de biraz daha çok, unutma. Burada başak burçları hariç, hiç sözüm yok onlara.

Seçenekli bir soru soran olursa da fark etmez deme cicim. Yok sonra her neyse gidilen yer, yenilen-seçilen şey bari insanın burnundan getirme. Sonrasında kendine hani senin için fark etmezdi dedirtme.

Konuyla alakasız lafa girmeler gerçekten insanı bıktırıyor, her konuşmada senin de kelimelerinin olması şart değil, unutma. Sen kahkahalarınla eşlik et konuşmalara, dikkat et gülerken, ölüm olmasın konu da. :) Küfür var bir de, yakışmıyor, ne kadar ayıp sen alma ağzına öyle pis şeyleri. Özen göster konuştuğunu kulağının da duymasına. Şu olm kelimesini yeter artık cümle içinde kullanma. İnsanı çıldırtacak derecede sorular sorma, dedektiflik özünde olsa da kendini, açığını yakalatmaya çalışılacak durumlara sokma.

Türkçenin inceliklerine hakim değilsen, lastik gibi bir dil olduğunu bilmiyorsan kelime-cümleleri çok irdeleme, orasını burasını çekip durma. Senin tek anlamını bildiğin belki de bilmediğin bir kelimenin erkek zihninde onlarca anlamı olabilir. Ne rezil ol erkek içinde ne de güldür kendine.

Eğer göbeğin varsa ki genelde oluyor, lütfen vücudunu saran body giyme, göbek deliğin olduğundan 3 kat büyük görünüyor, benden söylemesi. İki yanında duran 'aşk simidi' de cabası. Eritmeye çalış onları. Babet demiş miydim.

3B önemlidir, buna dikkat etmelisin. Basen, baldır, bel. Pantolonunun dikişlerini zorlayacak derecede basenin olmasın, bana kalırsa pantolon da giymemelisin ya, neyse. Baldırların futbolcuyu andırmasın (kaval kemiklerin de dış bükey olmasın tabi.) Bele gelince söylememe gerek bile yok, ince olacak, olmuyorsa zorlayacaksın, Ebru Şallı'yla erit yağlarını.

Selülitin varsa tayt giyme, portakal meyve olarak güzel olsa da kabuğu görünümlü bir vücut ve bunun tayttan belli olacak kadar fazla olması gerçekten hoş değil. Tayt giydin bari üzerine etek giyme. Tamam tunik-gömlek olabilir ama etek olmasın, yok illa olacaksa tayt olmasın, çorap olsun.

Eğer ki ayak bileğinin çevresi 21 hadi 23 bir de benden 24cm'den genişse bırak şu kısa pantolonları. Tarz yapacağım diye Roberto Carlos gibi bileklerini gösterme. Boru paça giy, ispanyol paça, bir şekilde gizle onları. Pantolon giymemeni de söylemiştim sen bot giy, çizme giy.

Yürümesini öğrendiysen platform değil topuklu ayakkabı giy, giyiyorsan da çenen yere paralel olmalı, iki külek kemiğinin arasında portakal varmış da sıkıyormuş gibi yürümelisin. Aksi halde gerçekten hiç hoş görünmüyor. Dikkat çekmek adına eziyet çektiğin her halinden belli oluyor. Hem yerde bir şey arıyormuşsun gibi oluyor, ama olmuyor.

Çantanda onlarca eşya var, peki hangileri işine yarıyor. Islak mendil, peçete, krem, lipstick vb. bunları demiyorum, klasik onlar. Mesela cımbızın var mı, o önemli. Kaşında, başında istenmeyen bir tüyü söküp atacak kadar işe yarayan bir cımbızın olsun yeter.

Bol ve kısa tişört giydiğinde hem belin hem göğsün açılmasın diye uğraşırken yerden hiçbir şey alamazsın, zira sadece iki elin var. Bekle, bir centilmen çıkar elbet. Çıkmazsa olduğun gibi yere eğilerek ikisinden birinden fedakarlık edip hızlıca yere düşürdüğünü alıver.

Sucuk-ekmek için Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı vb. mesabesindedir diyorlar, inanma. Sen sen ol yedikten sonra ağzında koku bırakacak şeyleri sakın ola ağzına alma. 

Sabah kalktığında G. Koreli'ler gibi doğal-güzel görünemiyorsan akşam yatmadan önce saçını, başını, kılığını düzeltmelisin. Yine olmuyor saçın başın dağınık, tipin kaymış olarak uyanıyorsan da sağlık olsun bir an önce koş bak aynaya. 

Dişini fırçala, özellikle de sabahları. Kahvaltıdan sonra değil, kalkar kalkmaz yapmalısın bunu. Ne kadar güzel olursan ol ağzından Poeme, Chanel, Premier Jour gibi kokular gelmiyorsa bunu yapmalısın, yani yapmalısın. Mümkünse aroması bol bir sakız at ağzına uyumadan önce. Ağız suyu, kaliteli diş macunu kullanman gerektiğini biliyorsun zaten hiç girmiyorum onlara. Diş önemli bak, doğan gereği bembeyaz olmayabilir ama temiz olsun en azından.

Şu zeytin yiyen kadınlar hep gariptir, hadi yiyorsun o çekirdeği güzelim ağzından neden çıkarıyorsun, hiç yeme zeytini. Gerçekten hoş değil, illa yiyeceksen ezmesini tercih et, çaktırmadan sür ekmeğine de bari öyle ye.

Çay kaşığını sadece çayın şekerini karıştırmak için kullanmalısın, yoksa ekmeğine yağ sürmek, dondurma-puding yemek için değil. Hepiniz yapıyor demiyorum ama yapanlar yapmasın bundan sonra. Bir de kulpsuz su bardağına çay koyup içme, içirme. Ya hiç güzel durmuyor, sen ince belli bardaktan şaşma.

Hadi manikürlü ellerine kıyıp bulaşık yıkadın, teknede biriken pislikleri çıplak elle almak yakıştı mı hiç, tüm çekiciliğin kayboldu. Kırk defa sabunla da yıkasan artık ne fayda, iğrendirdin kendinden bir defa. Tırnaklarını da aşırı fazla uzatma. Hadi uzattın bari pençe kıvamına gelirse kısalt. French güzeldir yap onu, kırmızı- bordo oje de belki iyidir. Ama tırnaktan geçmek üzere olup da çıkamayan hiçbir oje hoş değildir. Bir tanesi kısa tırnaklar da güzel değildir. Ya hep ya hiç kuralını uygula.

Bitmek bilmeyen bir enerjin var, hatta yürüyerek bir şehirden diğerine bile gidebilirsin ama bunu yanında karşı cinsin varken kanıtlamaya çalışma. Zira hiçbir erkek sevmiyor at gibi tırıs yürümeyi. Çoğunun menüsküsü var zaten çok garipleri çok dolaştırma.

Alışverişi demeyeyim diyordum ama onu da ekliyorum. Ne istediğini bilerek gir mağazaya, evet zor lakin en azından ihtiyaçlarının bilincinde ol, bir de vücudunun. Her ne alacaksan mankenlere aldanma, 36 değilse bedenin zorla içine girmeye uğraşma.

Olur da bir ilişkin olursa, (beklentilerini düşürmüş bir adamla karşılaşırsan), her günün sonunda 'Z Raporu' alma, bütün gün seninleydi, olmadı zaten her şeyi mesajlarda belirtti. İnsanı çok sıkma. Erkek insanı da epey duygusaldır bu arada. O da üzülebilir, sevebilir, nefret edip hoşlana da bilir. Sen sen ol onun duygularını fazla kurcalayıp ayarını kaçırma. Eğer onu istemiyorsan baştan düzgün bir dille söyle, oyalayıp vakit kaybetme. O istemiyorsa da, söylemiştim bunu, üzerine gidip kendinden iğrendirme. Şu var bir de, sen yeni bir ilişkiye başlamadan eskisini bitirmezsin, gerçekten ayıp bu yaptığın. Tamam haklı olabilirsin, üzerinden ilginin azalmasına asla tahammül edemezsin ama insanın içini kaldıracak cinsten şeyler de yapma. Olur da ayrılık vakti gelmişse hepimiz biliyoruz ki sen bir hafta on gün olmadı bir ay ağlarsın, sonra devam edersin hayata. O adam öyle değil, ilk gün sallamaz belki ama yıllarca saklar onu hafızasında. Tabii ki bunu belli etmez, sadece her ortamda adını vermeden senden bahseder. Bir de ayrılmak için iki taraftan birinin aldatmasını bekleme, aldatmak ayrılık için şart değildir, bitmişse sevgi geriye bir şey kalmamış demektir. İkiniz de bilincindeyseniz bunun zaten kendiliğinden sönecektir aşk ateşiniz. Hepsi beceremese de kimileri seviyor, sen sen ol seni sadece ve masumca seven bir erkeği sakın iplememezlik etme, önce de söyledim, istemiyorsan eğer peşinde de süründürme. Ek olarak sen onu aldatsan da o seni büyük ihtimalle affedecektir, yalnız ilerde alışkanlık olur bir şeyin ilki yapılırsa. Affetme sebebi de belki ikidir. Ya senden faydalanma durumu farklıdır veya bir başkasını bulamayacağı için senden kopamayacaktır. Güven istiyorsun ya her ilişkiye başlarken, az da olsa güven ver, kendinden hin fikirli-şeytan diye bahsettirme. Kıyaslama da yapma, Burcu'nunki şöyle Merve'ninki böyle deme sakın, yok yere rekabet ortamı oluşturma. Sen de biliyorsun ki erkekler en fazla 2-3 tiptir. O karşılaştırmaya kalktı mıydı skala epey geniştir. Yani yok yere kendini üzecek şeyler etme.

Hiçbir zaman onun ilki olamazsın, bunun bilincinde olmalısın. Bu yüzden sorup durma ilk misin son musun diye, ilgi-odağın tavan yaptığı birkaç haftanın tadını çıkarmalısın.

Ne yazık ki her erkeği evlilik vaadiyle kandıracağını biliyorum, niyetin öyleyse koşarak uzaklaş bu yazıyı okuduktan sonra.

Son olarak da başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin, ya gel sahici sahici ya da anca gidersin.
Bitti. 
Hadi kal sağlıcakla.
4 Ocak 2015 Pazar 5 fikri olan

Erkek İnsanına Tavsiyeler

Bak aslanım, bu maddeler yıllardır Türk ve yabancı kadınlar üzerinde yapılan gözlemlere dayanır, tecrübe ile sabittir. Maddelerin uzun olması Türk denekler yüzündendir. Keyifle oku, az da olsa nasiplen. Neyse başlıyoruz...

Kaliteli giyin
Kaliteden kasıt sırf marka değil elbet, sen kaliteli markaları tercih et. Üzerinde kocaman Dolce&Gabbana veya Emporio Armani yazan kıyafetlerden bahsetmiyorum, onlar pazarda da satılıyor. Sen göğsünde, sağında solunda küçük amblemleri olan kıyafetleri tercih et. Ayrıntılarla kendini belli et. Uyumlu olsun giydiklerin, mesela takım elbisede kemer, ayakkabı, saat üçlüsünü kullan. Kemer ve ayakkabın aynı olsun en azından. Veya farklı kombinasyon yap kendine, mesela saatinin kordonunu çorabınla uydur. Zordur ama farkederse seni daha çok inceleyecektir, unutma. 

Seni anlatan bir parfüm kullan
Bir kere en iyi koku insanın kendi kokusudur anlayışından vazgeç. Kimse terli erkekleri sevmez. Sürekli de parfümünü değiştirme. Seni anlatan, teninle uyumlu, bir tanesini seç. Bir milyoncudan alınmış erkek kezban kokularının yanına bile yaklaşma. Şişenin tamamını da üzerine boşaltma. Seni görmese bile kokundan geldiğini anlasın. Bir anda olmaz tabi, zamanla alışacaklardır buna.

Sıra ver, kolaylık tanı
Centilmen diyorlar böylelerine, tabi sadece sıra vermekle de centilmen olunmuyor bunu da unutma. Kapılarını aç, tabiki kendi de açabilir, eğer menopozda değilse zaten bunu söylemeyecektir. Ama sen sen ol, onlara kolaylık tanı, bu arada sakın unutma yaşlarını :) X-ray'den geçerken, yemeğe giderken, çay-kahve alırken vb. sıra durumlarında öncelik tanımaya da dikkat et, eğer o ısrar ederse lütfen de en fazla da iki defa diret. Taksiye, asansöre binerken önce senin davranman lazım ki ortamı kontrol etmiş, güvensiz bir durum olmadığını göstermiş olasın. Senin inerken öncelik vermen lazım, bu ayrıntıya da dikkat et. Şemsiyen varsa da yağmurda ıslanmalarına izin verme, kibarca al yanına.

Yere düşürdüğünü almasına yardım et
Kadının eğilip yerden bir şey alması hoş bir hareket değildir, eğdirme onları. Atik ol, ondan önce her ne düşürdüyse al-ver. Sonrasında da yüzüne bakarak konuşmak için can attığını belli etme, zaten teşekkür edecektir. Problem değil veya rica ederim de, olmadı ufak bir göz hareketi yap, teşekkürünü karşılıksız bırakma. 

Zor durumdaysa yardım istemesini bekleme
Önceki maddeyle ilintilidir. Kadınlar konuşmasından, serzenişinden en azından hareketlerinden sıkıntıda olduğunu belli ederler, yani anlamamak zor değil, fazla kafa yormadan sıkıntısını gidermeye çalış. İstersen, üzerime vazife değil ama... diyerek çözüm önerisi sun. Her kötü anında yanında olacağını hissettir, tabiki her zaman yanında olmayacaksın, bunu da bil.

Vücudunda yaptığı değişiklikleri sakın atlama
Bunların başında saç gelir, kırıklarını dahi aldırsa, birkaç beyazını bile kapatsa, gölge attırsa, röfle, bukle, perma vb. her durumda bu değişikliği farkettiğini bildiren cümleler kullan. Saçtan sonra parfüm var, zırt pırt değiştirebilirler, burnunun av köpeği gibi olmasına gerek yok, zamanla onu da farkedersin ama önce saç. Değişiklikle ilk önce hoş göründüğünü söyle, sonrasında kendi fikrini. İlki onu memnun edip aklını başından uzaklaştıracağı için ikincisinde de vicdan yapmadan kendi fikrini söylemiş olursun. Tabi seni duyup anlayacağına garanti veremiyorum.

Güven ver
Bu nasıl bir şey inan açıklamak uzun ve zor. Tek gecelik ilişkiler bile güven esasına dayanır, unutma. Her kadının ilk olarak isteyeceği şeydir güven, ikincisi sevgi, hem de çok sevgi. Güvenirse gelir, güvenirse sever, güvenirse tekrar edersin. Güven önemli aga! Pisliğin teki olsan da söylediğin birkaç iyi şeyin bile tutarlı ve doğru olmasına dikkat et. En azından doğum tarihini gizleme, tuttuğun takım vb. partizanlıklarını sırf aynı kefede değilsiniz diye yalanlarla süslemeye çalışma.

Süpriz yap
Müthiş hoşlanırlar, şaşırt onları. Bu demek değildir ki her gün çiçek al, hediye ver. Onlar basit olanlar. Sen maliyeti de indir, öyle bir zaman öyle bir konuşma yap ki akılları başından gitsin. Öğrendin zaten akılları ne zaman uzaklaşır başlarından.

Her bozulan eşya için tamirci çağırma
Bir işe yaradığını belli et be adamım, işte fırsatın. Evinde, elinin altında, tornavida, çekiç, pense vb. alet edevat olsun, mümkünse takım çantan. Kadınlar biraz da işlevsellik sever :) bu yüzden İsviçre çakısını örnek almaya çalış. Ampulü değiştirmek için bile usta çağıranlardan olma. Toparlayacağından emin değilsen elektronik aletleri de dağıtma.

Telefon numarasını almak için diretme
Şu numarayı almak için onlarca numara çeviriyorsun, gerek yok. Hem Türkiye'de yaşıyorsun numarasını aldığın karşı cinsle o günün akşamına yemeğe çıkacak değilsin, Amerikan filmlerine fazla takılı kalma. Sen az biraz zeki ol, numarasını vermek zorunda olacağı senaryolar üret, isteme, kendisi zaten verecek. Nasıl deme, onu da mı ben söyleyeyim. Neyse bir tanesini söylüyorum, devamını sen kendin türet. Bir buluşma olacaktır, genel anlamda, birisinin de ona haber vermesi gerekecek, o haberi sadece senin vereceğin bir ortam ayarla. Bu arada numarasını alır almaz da mesajlara boğma, toplu mesaj atma. Mümkünse hiç mesaj atma. Rehberine kaydet elbet bir gün işe yarayacaktır, az biraz zaman.

Bakımlı ol
İbne ol demiyorum, giydiğin şey temiz olsun, ayakkabınsa boyalı. Her gün de aynı ayakkabı, takım, gömlek, kıravatı giyme. Takım elbisenin pantolonu sakın kırışık olmasın, mümkünse her giymende ütüle. Kravatın çocukça olmasın ama bir ayrıntısı olsun, mesela markası. Bir de ellerin gergedan derisi gibi olmasın, krem kullan, korkma. Tabiki yanında taşıma ama en azından da sürmeden dışarı çıkma. Orta yaşın epey gerisindeysen kirli sakalı olan erkeklerden hoşlanılır, orta yaş civarında geziyorsan tıraşlı olmaya dikkat et, ilerde bırakırsın sakalı dert etme. Ense tüylerini almayı unutma, en azından saçmış gibi uzatma.

Güzel göründüğünü söyle
Bir kadına her zaman çok güzelsin demek onu bıktırır. Sen en sık haftada bir kere de. Sürekli tekrar da etme. Şu da var ki bir şeyi kırk defa söylersen gerçek olur düsturuna göre davran, bakarsın bir gün gerçek olur :) Söyledikten sonra bir cevap bekleme, o zaten güzeldir :) Büyük ihtimalle tebessüm edecektir, ufak bir göz hareketiyle geçiştir, konuyu fazla ilerletme.

Ne baca ol ne de kokarca
Bir kere 'Erkek dediğin ya baca gibi tüter ya kokarca gibi kokar' atasözünü unut, senin atan öyle demedi, sonrakiler onu değiştirdi. Sen ne kötü koku yay kokarca gibi, ne de dumanın tütsün baca gibi. Teknolojiyi kullan, en azında kaçma kolonyadan. Mümkünse sigara içmemeye çalış, bana kalırsa hiç içme, gerçekten çok kötü kokuyor insan, dumanına aldanma. Sadece duşa gireceksen veya evden dışarı çıkmayacaksan sigarayı kullan. Bir de beyaz filtresinde kırmızı iz varsa :) Bu arada nargileye izin var ama o da ayda yılda bir. Onu da fazla abartma. Sen sen ol güzel kokmayan hiçbir şeyi üzerinde bulundurma, para hariç bu arada :)

Komik ol komiklik yapma
Komik olmakla komiklik yapmak birbirinden çok farklıdır. Kadınları merak etme ikisine de güler. Ama ağızlarından komiksin sözü çıkarsa  iltifat olarak al, komiklik yapıyorsun derse, hakarettir, her ne yaptıysan bir daha yapma. Usulca yerine otur ve o gün bir daha konuşma. Başkası olma kendin ol, yaklaş ona sahici sahici :) Cem Yılmaz, Ata Demirer zaten varlar, elalemin esprileriyle hayatta kalmaya çalışma, onları anlattıklarını güçlendirmek için kullan, tabi arada.

Doğal güldüğünü söyle
Onlar her zaman gülüyorlar zaten ama bazen gerçekten gülerler, eğer onu yakalayabilirsen kaçırma, ne kadar doğalsın de. Bunu anlamak için zamana ihtiyacın var, yoksa ters teper, her gülene ne kadar doğalsın deme. Belki yardımcı olur, gerçek kahkahada kadınların vücutları rahatlar, haykırmaya yakın ufaktan çığlıklı bir ses çıkarırlar. O sesi alırsa kulakların, durma yürü.

Çantasını, ceketini tut
Tuvalete gideceklerinde ceketini sana verebilir, bazen de çantasını. Ama çantasız tuvalete gitmezler, her zaman vermesini bekleme. Verdiğinde de bil ki işi bitince alacaktır, fazla erkeklik göz çıkarmaz diyerek sürekli çantasını taşıma. İnan çok ağır oluyor, içine ne koyuyorlarsa. Bu yüzden işe yarama zamanın sona erdiğinde uzatmalara oynamayı sen sen ol isteme. Bak bir de ceketini giyerken yardım edebilirsin ama çocuğunu giydiren anne gibi de değil. Ya kapüşonunu düzelt veya fermuarı çekmesine -çok az- yardım et. Saçlarınıysa üç veya dördüncü defada düzelt, yani fazla sırnaşma. Onun yanında ceketini giyiyorsan bil ki yakanı düzeltecektir olmadı düzeltmeni söyleyecek. İlki iyidir, fakat ikincisi biraz fazla ciddi. Zaten o da büyük ihtimalle evlidir.

Genellemeler yapma
Bak unutma, kadınlar şuna inanır: her kadın özeldir. Kendini özel hisseden her kadın da genellemeye giriyor aslında, ama sen bunu çaktırma. Söylemek istediğim, bir konudan bahsederken, olay anlatırken sadece anlattığın kişiyi, şeyi konuş. Genelleme. Her kadın.... veya hiçbir kadın.... diyerek cümleye girme. Hemen karşı çıkacaktır, o yüzden dilinle kalbini birbirine ezdirecek olan aşamaya geçme.

Telefon konuşmalarını uzatma
Sen kapat, hayır sen kapat muhabbetleri can sıkar, belki bir kere olması güldürebilir ama ikincisi güldürmez, unutma. Bir şey istiyorsa ver kurtul, öneriyse isteği söyle bitir, boşuna meşgul edip zamanını yeme. Çünkü istediği cevabı almıştır, algısını kapatır bu yüzden nefesini boşa tüketme. Gerçekten dişe dokunursa söyleyeceğin, fazla sıkmadan bahset, yine konuyu kapat. Ama telefonu en son sen kapat ;) Burada izleyeceğin yol şu olabilir, ahizeyi kulağından çek, onun kapatması akabinde telefonu kapat.

Her konu hakkında bilgi sahibi ol ama bir konuda mükemmel ol
Aklından çıkarma, çok ve boş konuşmak her konuda bilgi sahibi olduğun anlamına gelmez. Düşüncelerinle farklı cümleler kurabiliyorsan kur, ama başkasının düşündüğünü de sen söyleme. Mümkünse bildiğin şeyler biraz ilginç olsun, daha kolay dikkat toplarsın. Şu da var ki profesyoneli olduğun bir konu olsun, bunda alan geniş, insan ilişkileri hariç her konu olabilir. İlişkiler çok tecrübeden sonra olur, oralara sen girme. 

Mehter taktiği uygula
Kadınlara yaklaşırken bu kuralı unutma. 2 gün ilgilendiysen 1 gün serbest bırak. Öyle yap ki ilerleyen dönemde merak eder olsun, kendi gelsin. Veya tam tersini uygula, fazla ilgi çabuk bıktırır, sınırdan seni uzaklaştırır, sakın unutma.

Odun gibi olma
Odundan farklı ol en azından biraz tornaya girmiş olanlardan ol. Kadınları daha çok ilgilendiren konularda bilgi sahibi olmaya çalış, taktikler, mümkünse püf noktalarından bahset. Nedir bunlar dersen, öncesinde tabiki yemek, sonra renkler, giyim-uyum. Kimileri dini şeylerden bahsedilmesini sever, biliyorsan konuş ama fazla abartma. Futbol ve siyasetten uzak dur, kesinlikle ağzını bu tür konularda açma, tabi karşındaki kadın futbol takımı oyuncusu veya x partisinin kadın kolları başkanı değilse. Eğer öyleyse durma kaç, bana teşekkür edersin ilerde. 

3 yanlış 1 doğruyu götürür
Genel geçer 4 şıklı sorularda uygulanan, insanı yanlış yapacağım korkusuyla doğru olanı işaretlemekten bile soğutan bir sistem getirisi. Neyse fuck the system. Kendinden bahsederken ikide bir ne kadar pislik bir adam olduğundan, kaç insanı ağlatıp sızlattığından bahsetme. İlerde yapacağın tek bir yanlış bile senin öyle olduğunu gösterecektir zaten, fazla kasma. Sen 3 doğru yanından bahsediyorsan 1 yanlış tarafını göster, o da dikkat et, fazla elle tutulur bir şey olmasın. Kendinden de çok fazla bahsetme zaten, çokça ödünler verme. Eğer konuşurken kayıt cihazları açıksa, karşına çıkarırlar ummadığın anda. Hiçbir zaman hiçbir sırrını da söyleme, bu önemli bak, kadınların ağzında bakla ıslanmaz bunu da unutma.

Cevapsız sorular bırakmamaya çalış
İşe yaramaz görünenlerin bir diğer özelliği de her sorulana bilmiyorum demesidir. Bu işin kolayıdır, az zorla kendini. Bilmiyorum demek büyük bir erdemdir bununla beraber 21. yüzyılda her an her şeyi öğrenebileceğini unutma. En azından bilmediğini Google'la.

Duygusal zekanı göster
Duygusal zeka, "Babam ve Oğlum"a ağlamak değildir. Benim dediğim beynin sağ-sol loblarıyla ilgilidir. Ne yapabilirsin, eğer yazabiliyorsan yazı, şiir, blog yaz. Akrostiş yaz, bu, onları özel hissettirir, kalemin iyiyse bu yolu kullan. Becerebiliyorsan da herhangi bir enstrümanı çal. İllaki bir gün işe yarayacaktır unutma. Belki bir zaman sonra.

Sev, ilgilen, iyi anlaş
Bunların hepsini ona uygulamayacaksın. Sen hayvanları seveceksin, çocuklarla ilgileneceksin, yaşlılarla iyi anlaşacaksın. Bu üçünün en az ikisinden hoşlanmayan kadın büyük ihtimalle yoktur. Kedileri sevmeyebilirsin, ama birkaç komik kedi, köpek, kuş videosu bileceksin. Çocukların ağlamaları kulağını sağır edebilir sen güldüren, en azından salağa bak ya dedirten bebek videoları bileceksin. Yaşlılarla anlaşmak -bunamış değilse- kolaydır, herhangi bir ek enerji harcamana gerek yok. Konuşurlarken evet de, haklısın de, yapma ya de. Baş işaretlerinle dinlediğini belli et. 

Onun hoşuna giden yine onun bir özelliğinden bahset
Kadınlar kendilerini çok sever, inan senin sevebileceğinden bile daha çok. Ama sen kendilerinde bulunmasından en çok hoşnut oldukları özelliklerinden birini bulmaya çalış. Belki ince bir bilek veya ince uzun parmaklar, belki de ince ama güçlü, güzel bir ses, ince uzun saç da bonus. Bak bu dördünün bile ortak özelliği 'ince'dir. Balık etliler dahil bütün kadınlar -bir beden büyüğüne göre- daha incedir :) bu yüzden incelikleri severler. Unutma ki çirkin kadın yoktur, az vot...

Yüzeysel konuşma
Güldürürken düşündüren düşündürürken güldüren olabiliyorsan ne ala. Entelektüel olmak her yiğidin harcı değildir ama sen de -azıcık da olsa- olabilirsin, unutma. Şeytan nasıl ayrıntıda gizliyse kadınlar da o kadar ayrıntı sever, beyinleri mükemmel algoritmalar düzenler, nihayetinde iyi birer eğitimcidirler. Büyük bir çoğunluğu da bilginin peşindedir. Bu yüzden sen de bilgi verici, açıklayıcı ol konuşmalarında. Abartırsan ters teper unutma, arada bir mehter taktiğini uygula. Kitaplardan, ünlü insanlarda alıntılar kullanmayı da aklından çıkarma. Onları cümle içinde kullan, yani konuşurken aralara serpiştir, yani metnin tamamını alıntılama. Yüzeyselliği sadece mühendis kafasına sahip olanlar için kullan.

İnce espriler yap
Senin çok güldüğün bir espri, fıkraya o da gülecek değil, yapılar farklı, zorlama. Sen kadınların gülüp, paylaştıklarını kullan. Ama en önemlisi de orijinal espriler yap, ince olsun, içinde zeka bulunsun. Anlamasa dahi nezaketen tebessüm edecektir, kahkaha atmasını bekleme. Anlarsa zaten hoşuna gidecek daha çok etkilenecektir.

Her fırsatta güçlü görün
Güç önemli hacı. Unutma erkeksin, doğan gereği kadınlardan -duygusal anlamda- güçlü görünmek durumunda olan, onları koruyup kollayansın. Bu yüzden güçsüzlüğünü gösteren hareketlerde bulunma. Çekil lan sen yapamazsan ben yaparım diye bir ses duyarsın, sonra ağlarsın. Gerçekçi de ol denize 20 metre yükseklikten balıklama atlamak erkeklik de değildir, unutma. Çok sık ve hüngür hüngür de ağlama, en azından git evde ağla, çaktırma.

Konuşurken yüzünü süz
Bak bunu sonlara bıraktım abartmandan korktuğum için. Bundan öncekileri yapamıyorsan bu maddeyi hiç uygulama. İlk bakış göze çarpma bakışıdır, ikincisi dikkatini çektiğini gösterir, üçüncüsü ilgilendiğini belirtir. Bundan sonrakilerin tamamı rahatsız edicidir. Sen tadında bırakmaya çalış. Bir daha karşılaşırsın elbet, az daha sabret. Göz kontaktı derler, sapıklık derecesinde olmadan hafiften yumuşak bakışla takip et konuşurken. Gözün en fazla kolyesinin bittiği yere kadar insin, eğer utandığını hissedersen kolyen ne kadar hoşmuş de. İkinizin de içini rahatlat.

Kadınlar ukalalardan hoşlanır, eğlencelilerle birlikte olur, hödüklerle evlenir,
Bak bunu sakın aklından çıkarma. Ih mıh deseler de söylediğim kanun gibidir, bu böyledir. Bu da işin uzmanlık gerektiren kısmıdır. Hepsinin arasında ince bir çizgi vardır. Şu da var ki bundan önceki maddeleri başarılı bir şekilde uygularsan sonucun yine bu maddede birleştiğini görürsün. Evet malesef şu da doğrudur ki ilgi çeken, ne güzel denilen kadınlar gidip hödüklerle evlenir. Sen hödük olmak için çırpınma, zaten bir gün evleneceksin hödük olduktan sonra.

Gaza gelip de tüm bunları aynı anda yapmaya kalkışma.
Açıklamaya gerek yok, bunlar uzun dönemde yaşanılan şeylerdir, ama kısa dönemde en azından 5-10 madde uygulanabilir.

Unutma koçum, bütün genellemelerin doğruluk payları azdır, 
Fazla takılma.
Hadi kal sağlıcakla.