(birine yazılmamış gibi duran metin)
- Nasılsın?
- Şarjım bitince uyuyakalmışım.
- Neyin var?
- (Sebepsiz çöken mutsuzluğa teslim zihnim, bedenim.)
Herkes bir şeylerden kaçıyor olsa da nereye gittiğinden habersiz. Yarının kaygısı, dünün yükü, bugünün belirsizliği… Hepsi bir düşünce yumağına dönüşüyor. Ve insan, kendi içinden çıkamıyor.
Peki bu içsel çöküş nasıl olur da kamuya açılabilir?
Kişisel olan, nasıl kitlesel hale gelir?
Kişisel gelişimin kitabı mı olur?
Herkesin içselleştirmesi için bu özel durum nasıl evrenselleştirilir?
Olmaz. Olmamalı. Bir insanın kırılması, başka bir insanın ilham kaynağı olmaya zorlanmamalı. Nasıl da özenir insan bir başka başarıya, kendinin farkında olmadan. Kolay kandırılabilir bir zihin midir aslında bir yabancıdan öğütler alan. Belki çözüm yakındır fakat içinde bulunmayan.
Popülist problemler karşısında ne kadar çözüme yaklaşır insan? Çağın hastalığıdır terapi, düşünce yumağının kaygılı sularında boğulanlara armağan.
Düzelmek istemeyene, yardım edemez kimse.
Olmayacağı inancıyla, ne yapsan beyhude.
Belki de en iyi terapi, bir gece şarjı biten bir telefondan beklenen mesajda, kendi iç sesini duymaya çalışmaktır. Bazen sessiz bir varlık, gürültülü teselliden daha çok anlaşılandır. Belki de bir başkasının sessizliğinde kendi yankını bulmaktır. Bazen en büyük yakınlık, hiç dokunulmadan kurulandır. Ve en büyük gelişim, “ben buradayım” diyebilen bir sesle başlayandır.
Düşünceler kaderdir,
Davranışlar karakter.
Farkında değilsen
Ne fark eder.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder